Yemeksepeti CEO’su Nevzat Aydın, Twitter’dan yaptığı açıklama ile görevini bırakacağını ve kendini hayırseverliğe vereceğini açıkladı, şirketin başındayken geliştirdiği inovasyonları andı.
Aydın’ın paylaşımında Jeff Bezos’u anması, fikir dünyasında kendisini nerede konumlandırdığını gösteriyor. Ancak ‘yaratıcı bir girişimci’ olarak değil, aynı Bezos gibi emekçilerden sömürdükleriyle kazandıkları zenginlikleri haklı göstermeye çalışan basit bir patron olarak anılmalı. Aydın, Yemeksepeti’nde uygulanan reklam kampanyalarını sayıp kendi ticari zekasını parlatmaya çalışıyor. Devlet desteğiyle, yani yandaşların kazandığı rantlarla ilgisi olmadığını vurgulayıp ekonomik düzen içindeki konumunu meşrulaştırmaya uğraşıyor.
Tüm dünyada ekonomik eşitsizlik büyüdükçe sermayenin görünen yüzleri de kendi imajlarını kurtarmak için çeşitli faaliyetlere başladı. Olduklarından daha akıllı, daha masum ve daha haklı görünmek için kendi reklamlarına önem verdi. Bezos, Musk ve Gates gibi büyük ağabeyler iklim krizi, uzayın keşfi gibi meselelerle ilgilenip insanlığı ne kadar da düşündüklerini göstermeye çalışıyor. Ne var ki, her biri çözmeye soyundukları sorunların bizzat falilleri. “Hepinizin ürettiğine ek koyduk, tüm dünyanın varlığının yarısı şahsımındır, gerisini 8 milyar bölüşebilir” diyenlerin “yardım” anlayışını varın siz hesaplayın. Bunların bir karikatürü olabilen Nevzat Aydın’ın payına ise ‘inovasyon’ ve ‘filantropi’ kavramları düşmüş.
Bu patronları birbirine benzeten asıl konu ise emekçileri sömürmek ve mücadelelerini engellemek için buldukları ‘inovasyonlar’. Amazon işçilerinin ne koşullarda çalıştıkları, Musk’ın pandemi sürecinde kapatmadığı fabrikaları ve Yemeksepeti’nin sendikalaşmaya karşı ne türlü hukuki oyunlara yeltendiği ortada. Her fırsatta zekalarını, çalışkanlıklarını, liderlik yeteneklerini vb. özelliklerini köpürtüp zenginliklerine, yani eşitsizliğe bahane olarak öne sürüyorlar. Tüm dünyadaki üretim ilişkilerini belirleyen, özel mülkiyetin bir avuç kapitalistte birikmesini sağlayan onlar değilmiş gibi. İklim katleden iklim politikalarını onlar belirlemiyor, emekçilerin ürettiği artı değere onlar el koymuyormuş gibi konuşur dururlar. Hiçbirini sermaye sınıfının üyeleri yapan şey bireysel özellikleri değil, emekçileri sömürmeleri, mevcut düzenin üretim ilişkilerini belirleyen “taraf” olmalarıdır.
Patronlar istedikleri rollere girebilir, insanları kandırmaya çalışabilirler. Sermayenin bu felaketler düzenini meşru kılmaya, kendilerini temize çıkarmaya çalışan reklam taktiklerine artık kanılmıyor. Tüm dünyada kapitalist düzenin sonuçlarına karşı büyük tepki yükseliyor. Büyüğünden küçüğüne sermayenin her üyesi bu tepkinin sonuçlarıyla yüzleşecek.