Yazın sona erişi ve eğitim döneminin yaklaşmasıyla emekçi kesimlerin üzerindeki bir harcama kaleminde daha fırsatçılığın izlerini görmeye başladık. Elbette enflasyonun, ekonomik gidişatın da etkisiyle İstanbul gibi büyük kentlerde kira oranları fırladı.
Özellikle şehir dışında okumaya çalışan öğrencilerin en büyük harcama kalemlerinden olan kiralar, emekçi ailelerinin de en yüksek giderlerinden. Hele İstanbul gibi dev şehirlerde kalınan semtin ulaşım şartları, ayrıca evlerin sağlık koşullarına uygunluğu, çevresindeki park, bahçe imkanları, çevredeki okullar; hepsinin ötesinde binaların sağlamlığı gibi özellikler emekçi aileleri için çok büyük önem taşıyor.
Ancak barınma hakkının hiçbir şekilde tanınmadığı, büyük kentlerin yalnızca ve yalnızca beton üzerinden büyütüldüğü bu işleyişte elbette emekçiler de ev sahiplerinin insafına kalıyor. Kiralar hiçbir üst sınır olmadan arttırılabiliyor. Kamunun, belediyelerin yüklenmesi gereken evlerin koşullarının denetimi söz konusu bile olmuyor. Burada da parası olanın kurtulacağı, olmayanın da kendi başının çaresine bakacağı bir işleyiş var.
Barınma hakkı da diğer temel altyapı hizmetleri gibi bir haktır ve piyasanın kendi işleyişine bırakılamaz. Herkesin sağlıklı, yeterince büyük, altyapı imkanlarına sahip evlerde; park ve bahçeleri olan, ulaşımı kolay semtlerde yaşama hakkı vardır.