Yarın üniversiteye girmek için öğrencilerin yıllardır hazırlandığı YKS olacak. Yazının en başından tüm sınava gireceklere başarılar dileriz. Ancak bu bir kaç saatten oluşan sınavın başarının ölçütü olmadığını da söylemek istiyoruz. Sınav sistemine, sınavın öncesine ve sonrasına değineceğiz.
Sınav sistemini eleştirmek için sınava giren öğrenciler en klişe tabirle yarış atına benzetilir. Aslında bu tabir ‘öğrenciler at değil, insandır’ demekten daha fazla anlam barındırır. En başta kas yapısı için atın cinsi önemlidir. Daha doğmadan kendi seçemediğimiz sınıfsal konumumuz gibi. Yarış atları doğuştan itibaren hususi yetiştirilir, bakımı, yemleri, yemek rutini… Öğrenciler için ise hangi ilkokula, liseye gittiği, uyku düzeni, vitaminleri, çayı, kahvesi… Yarış atları özenle yetiştirildiği için neredeyse her saniye yanlarında olan bakıcılarıyla duygusal bir bağ kurar. Gençler ise ebeveynleri ve ebeveynlerinin idealleriyle… Yarış sırasında ise atlara gözlük takılır, yanındaki atlardan etkilenmesin, bağ kurmasın, yarışa odaklansın diye… Gençler de sadece kendine ve sınava odaklanmalıdır ki diğerlerini geçebilsin. At yarışlarının çok önemli bir piyasası vardır, çok ciddi paralar döner. Tıpkı sınavlar, üniversiteler, dershaneler gibi… Ancak yarış atlarıyla gençler arasında bir fark vardır. Yarışın sonucunda kazanan bir at vardır, gençlerde ise bu yoktur. Gençlerin bu sınav sisteminde geleceği yoktur.
İnsanın ideallerinin olması elbette güzeldir. Ancak idealin ne? Başarı iyidir ama başarılan ne? Eğer başarı sonunda geçinebileceğin bir iş sahibi olmak ise en gözde meslekler için bile artık bu mümkün değil. Milyonlarca mezun genç eğer iş bulabilirse, nerede çalışırsa çalışsın asgari ücretle işe başlıyor. Eğer başarı ‘statü’ sahibi olabilmek ise statünü teslim edecek her basamak için fikirlerinden feragat etmek, istediğini değil isteneni yapmak, önemli torpiller bulmak demektir. Ancak bu da garanti değil. İdealler topluma faydalı olabilecek bir meslek sahibi olabilmek ise, topluma yararlı olabilecek her şey kar etme amacına kurban edilir. İdealler bilim insanı olabilmek ise mevcut düzende sadece patronların, iktidarın faydasına üretebileceğin bilime izin verilir.
Elbette tüm bu anlattıklarımız var olan sistemi aynen kabul ettiğimiz durumdaki gerçekler. Bu tabloyu değiştirecek güç de gençlerin kendi elinde. Bireysel bir kurtuluşun mümkün olmadığını görmek güzel bir başlangıçtır. Gençler yerleşik düzenin alışkanlıklarından en az nasibini almış olanlardır. O nedenle yeniliklere, değişime en açık olanlardır. Çalışmaya başlamadığı, üretime katılmadığı için kapitalizm tarafından henüz elleri kolları bağlanmamıştır. Var olan sisteme uyup uymamanın çelişkisindedir. İşte bu nedenle de üzerinde en çok plan yapılan, en çok kontrol edilmeye çalışılan ve en çok saldırılanlar gençlerdir.
Toplumun faydası için, bilimsel gelişmeler için, geçinebilmek için üniversiteye girmenin anlamı kariyer basamaklarını teker teker çıkmak değildir. Üniversiteleri tüm bunlar için mücadele alanına çevirirsek bu sistemi değiştirebiliriz. Üniversiteler bu sisteme adapte olmanın değil itirazın başladığı en görünür yerler olabilir. İşte o zaman topluma faydalı olanlar, bilimin önünü açanlar, geçim derdi olmadan bir yaşamı sağlayanlar olabiliriz. İdeal de başarı da bu olmaldır.
Tüm gençlerin yolu açık olsun.