İklim krizi, kapitalizmin adım adım getirdiği felaketlerden biri ve en can alıcısı. Dünyanın sonuna yaklaştığımızın, hem de insan eliyle yaklaştığımızın kanıtı. Artık inkar edilemeyen bu felaketin sorumlusu aç gözlü şirketler, göstermelik önlemler almaya çalışıyor. Türkiye’de ise göstermelik bile bir adım atılmıyor. Doğa şirketler, özellikle inşaat sektörü tarafından göz göre göre talan ediliyor. Bu sene de yaz yaklaşırken orman yangınları başladı bile.
30-31 Mart’ta Ankara’da Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi gerçekleşti. Birçok şirket yöneticisi ve bakanlar, milletvekilleri bu zirveye katıldı. Aralarında bizzat doğa talanını gerçekleştiren isimler vardı. Örneğin Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir Eko İklim Zirvesi’nin katılımcısı olduğu sıralarda, Limak Holding’e bağlı Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim A.Ş., Akbelen’de 30 zeytin ağacını kesti. Zeytin ağaçları için nöbet tutan köylüler, ağaçların kesilmemesi için bir kez daha direndi.
Bu şirketlerin ve devlet yöneticilerinin neden bu zirvede toplandığı ise Eko İklim Zirvesi’nin tanıtım metninde ilk cümleden belli oluyor: “Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması gereğince Türkiye, 2053 yılına kadar 60 milyar Avro “Karbon Vergisi” ile karşı karşıyadır.” Taraf olunan uluslararası anlaşmalara göre “Kirleten Öder” prensibiyle ihracatçılar vergi ödemek zorunda kalacak. Bu bilgiyle anlıyoruz ki; devlet-sermaye işbirliği oturmuş “Bu 60 Milyar Avro’yu Kaptırmayalım” Zirvesi yapıyor. Zeytin ağaçlarını bile kesmemeye dair bir çözüm üretemeyen, her türlü doğal kaynağa beton döken bu zihniyet iklim felaketine bir çözüm bulamaz.
Türkiye’de de dünyada da iklim felaketinin bizzat sebebi olanlar bu konuyu da düzenin bir parçası haline getirmenin, kendi kârlarına dönüştürmenin peşindeler. Kimse “iklim krizini onaylıyoruz” demiyor, “bu konuda adım atmayacağız, umursamıyoruz” demiyor. İklim krizinin olmadığını söyleyenler azalmış durumda. Bu aslında kadın cinayetleriyle ilgili yürütülen mücadeleye benziyor. Siyasi iktidar “kadın cinayeti yoktur” noktasından kadın cinayetlerine karşı adımlar atmak zorunda kaldığı bir noktaya geldi. Attığı adımlar gerçekçi değil, yalnızca sözde kalıyor. Her 8 Mart’ta kadın erkek eşitliğinden bahseden şirketler işçi kadınlara ayrımcılık uygulamaya devam ediyor. İklim değişikliği konusunda da yalan söylemeye devam ediyorlar. Kapitalizm artık gözardı edilemeyecek noktaya gelen her türlü krizi sahiplenir ve kendi içinde eritmeye çalışır. “Aynı taraftayız” mesajı verir. Bir eliyle yaptığını diğer eliyle kapatmaya çalışır. Bazen etrafı o kadar sisle kaplarlar ki görmek zor olur, bazen apaçık ortadadır; ortada değilmiş gibi “aynı taraftayız” demeye devam ederler. Çelişkilerle dolu düzen ancak ikiyüzlülükle var olabilir.
Emekçi halklar sermayedarlarla hiçbir konuda aynı tarafta olamaz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından derlenen rapora göre: İklim felaketini önlemek için fosil yakıtların sonu gelmeli. Başka yolu yok. Musluğu açık bırakmamak, ışığı söndürmek, çöpleri atık kutusuna atmak gibi kişisel olarak yapabileceklerimizle iklim felaketi önlenemeyecek. Bu anlamda bireylerin üstlendiği rolden çok devletler ve büyük şirketlerin sorumluluğu var. Üstelik bu rapora göre yükselen deniz seviyeleri altında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan gelişmekte olan yoksul ülkeler, iklim krizinde etkisi en az olan ülkeler. Fosil yakıtlarla havayı, suyu kirletip kârına kâr katanlar her zaman ilk önce yoksulların yaşam alanlarını yok ediyor. Bu yüzden iklim felaketine karşı adım atacağını söyleyen şirketlere inanmak için bir sebebimiz yok. Düzen değişmedikçe doğayı katletmeye devam edecekler. Bu felaketin tarafları apaçık ortada. İklim krizinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalacak olanlar dünyanın emekçi halklarıdır. “Kirleten Öder” prensibi ancak bir vergi için anlamlı olabilir. Yaşanılan gerçeklikte ise kirleten her zaman sermayedarlar, bedelini ödeyenler ise emekçilerdir.
Kapitalizm iklim felaketini gündemine taşımaya devam edecek. Biz ise bu ikiyüzlülüğü tüm imkanlarımızla anlatacağız, göstereceğiz. Felaketin asıl sorumluları düzen değişmedikçe felaketin önleyicileri olamazlar. Dünyanın sonunu getirenlerin sahip oldukları gücü, ellerinden söküp alacak olan biziz.