İBB’nin ulaşım ücretlerine getirdiği, ilk seferde UKOME tarafından reddedilen ancak uzlaşma ile yüzde 40 oranında kabul edilen zamlar gündemde. İBB sözcüleri bağıra çağıra zam yapmazlarsa batma noktasına geleceklerini, zararlarının çok büyük olduğunu anlattı. Siyasi iktidara bağlı bakanlık ise elbette bu durumu İBB’ye karşı bir koz olarak kullanıyordu, zam kararını engelledi. Yine de en sonunda yüzde 40’lık bir zamda uzlaşıldı.
İBB’nin konuya yaklaşımı, hem düzen muhalefetinin ekonomik krizle ilgili verdiği sınavı, hem de çıkmaza giren belediyecilik anlayışını gösteriyor. İmamoğlu başta olmak üzere belediye sözcüleri ulaşıma yapılacak herhangi bir zammı kaçınılmaz ve zorunlu olduğunu uzun uzun anlattı. Bu anlatımın doğru yönü, ekonomik krizde ilk sorumluluğu üstlenmesi gerekenin mevcut siyasi iktidar olduğu. Ancak bu durum şu gerçeği değiştirmez, yapılacak her zam emekçi halkın cebinden çıkacak, sırtındaki geçinme yükünü bir kat daha arttıracak.
İBB’nin argümanlarının, ülkedeki ekonomik durumu dünyadaki ekonomik koşullara bağlayan siyasi iktidardan bir farkı var mı? Yok. ‘Zam yapmazsak batarız, hizmet götüremeyiz’ demenin patronların ‘Karlarımız düştüğü için işçilere zam yapamıyoruz’ demesinden bir farkı var mı? Yok.
Bırakalım yapılacak zamları, ulaşım hakkının her durumda zaten ücretsiz olarak verilmesi gerekir. Ve evet bu ilke ekonomik açıdan zor zamanlar için de geçerlidir. Zaten benzinin havadan yağması, toplu taşıma araçlarının topraktan bitmesi gibi bir olasılık yok. Ancak belediyelerin de bu konuda eli kolu söylendiği kadar bağlı değil. Dev bütçeler, iştirak şirketler ve kaynak yaratma imkanları var. Elbette bu imkanlar siyasi iktidar tarafından altın tepside muhalif belediyelere verilmeyecek. Ama politik bir mücadele içinde olmanın anlamı da zaten budur. Belediye başkanlığı bir seçimde kazanılmış olabilir ancak verilen vaatleri gerçekleştirmek, en azından gerçekleştirmeye çalışmak gerekir.
İBB’nin ulaşım zammı bir taraftan da Millet İttifakı’nın iktidara geldiği bir ihtimalde ekonomiyle ilgili duyacağımız lafların işaretini veriyor. Elbette hükümet değişikliği sonrasında ekonomik gidişat bir anda düze çıkmayacak. Özelleştirmelerin sonuçları, garanti anlaşmalarına giden kaynaklar, hatta kamu kurumlarındaki kadrolaşmalar olduğu yerde duracak. Peki o zaman enflasyon, işsizlik, düşük ücretlerle ilgili adımlar atılabilecek mi? Yoksa ‘Enkaz devraldık, biraz daha süre gerekiyor, halledeceğiz bekleyin’ bahaneleri mi sıralanacak? Emekçi halk güncel olarak AKP’den bunları çokça dinliyor, daha fazlasına karnı tok.
Hükümeti AKP’nin elinden almayı planlayanlar, alternatif olma iddiasında olanlar şimdilik bu ekonomi konularına çok girmiyor. Ancak görüldüğü gibi mızrak çuvala sığmıyor, bir tarafta saklanan boşluk diğer tarafta açığa çıkıyor.