Her gün ekonomik krizin başka bir kötü sonucu ortaya çıkıyor. Asgari ücret tartışmaları, hem bu gelişmelerle, hem de iktidarın yüksek bir zam yapılacağı iddiaları arasında devam ediyor. Patron kesimi olası bir yüksek zamma karşı açıklama yapıyor, liberal ekonomistler yüksek zam oranının kötü sonuçlarını anlatma yarışına giriyor. İktidar ise yapılacak zam bir lütuf ve sadakaymış gibi bol keseden konuşmayı sürdürüyor.
İktidarın yüksek zam iddiası, AKP’nin desteğinin erimesini durdurmayı ve çokça anlatılan ‘şahlanan ekonomi’ iddialarına bir temel oluşturmayı amaçlıyor. Ancak böyle bir zam verilse bile ekonomik krizin derinliği halkın üzerindeki yükü azaltmayı zorlaştırıyor. Burada ilk sorun, verilebilecek en yüksek zammın bile yalnızca enflasyon oranıyla eşitlenebilir durumda olması. Dolar kurundaki gidişat, bulunamayan dış destek ve ekonominin genel problemleri, asgari ücret zammının getirilerini 2 3 ayda sıfırlayabilir. Yani emekçiler için kısa vadeli bir rahatlamadan başka bir işe yaramayabilir.
İkinci olarak patronların yüksek zamla ilgili açıklamaları, zamdan sonra gelebilecek bir işsizlik dalgasının işareti. Aynı zamanda yüksek bir asgari ücret, tüm emekçilerin ücretlerini yukarı çekmektense asgari ücretle çalışanların oranlarını zıplatabilir. Patronlar karlarını paylaşmaktansa işten çıkarmaları ve genel ücret düşürme politikalarını tercih edebilir.
Bunların hepsinin üzerinde de yüksek bir zam oranı veya geniş kapsamlı vergi indirimleri için gerekli kaynağın nereden sağlanacağı da iktidar için bir problem. Kaynak sorunu, patronları karşısına almayı göze alabilecek bir iktidar için bu kadar büyük bir problem olmazdı. Ancak iktidarın şu ana kadar böyle bir yönelime girdiği söylenemez.
Saydığımız tüm kalemler iktidarın ve düzenin getirdiği ekonomik gidişatın sorunlarının kısa vadede birkaç keskin uygulama ile çözülemeyeceğini gösteriyor.
Ancak işçi ve emekçilerin vereceği asgari ücret mücadelesinin yukarıda saydığımız sınırlardan daha büyük hedefleri ve sonuçları vardır. İlk başta temel olarak iktidarın zam iddiası, çok geniş kitlelerin ekonomik gidişattan duydukları memnuniyetsizliğin sonucudur. Erdoğan ‘Sorun yok’ diye kendini kandırabilir ancak iktidar bir bütün olarak sorunu görmekte ve bunu geçiştirmeye çalışmakta. Elbette böyle bir süreç yalnızca iktidarın vereceği kararlara bağlı da değil. Patronlar öyle veya böyle bu zammı engellemeye, hiç olmazsa yükü kendi üstlerinden alıp kamuya yüklemeye çalışmaya başladı. İktidarın tavrını emekçilerin tarafına çekecek bir müdahale olmazsa zam kararı hızlıca patronların istediği yöne dönebilir.
İktidar ekonomik krizi yalnızca asgari ücreti arttırarak çözemez. Bunun tam karşısında işçiler de yalnızca asgari ücrete kazanacakları zam ile politik görevlerini tamamlamış olmaz. Asgari ücret mücadelesi hem düzenin çözülmez krizlerini açığa çıkarttığı, hem de işçi ve emekçilerin mücadele araçlarını yaratıp sağlamlaştırdığı sürece kendi sınırlarının dışına çıkabilir. İşçi sınıfının örgütlenmesi bazı önemli günlerde ve gündemlerde halledilebilecek bir faaliyet değil. Asgari ücret mücadelesi de bu uzun vadeli çalışmanın bir parçası. Yani yüksek bir asgari ücret zammı için verilecek mücadele gereksiz diye bir kenara atılamaz ancak kendi sınırlarında da bırakılamaz.
İşçi sınıfının sayısal varlığı bile iktidar için tehlikelidir. Oy hakkı, geniş kitlelerin durumunu her kesimin gündemine sokar. Ancak işçi sınıfı yalnızca buna dayanamaz, örgütsüzlük çemberi kırılmalıdır. İşçi sınıfı asgari ücret zammı ve benzer haklarını bile alabilmek için bu çemberi kırmalıdır. Asgari ücret mücadelesi gibi süreçler de işçi sınıfının kolektif mücadelesini geliştirmesi için imkanlar yaratır. Yalnızca seçimli dönemlerde verilecek 'haklar' işçi sınıfına nihai bir kurtuluş getirmez. Asgari ücret mücadelesi de ancak bu perspektife oturduğunda bir anlam kazanır. Asgari ücret mücadelesi, ne bir uçta önemsizdir, ne de diğer uçta son hedef gibi düşünülebilir. Önümüzdeki süreci buna uygun bir anlama kavuşturmak da bizim görevimizdir.