Örgütlenme kavramı, geniş kesimlerce hatalı şekilde yalnızca solculara özgü bir faaliyet olarak anlaşılabiliyor. Halbuki örgütlenme kavramının nötr bir şekilde ele alınması ve düzenin kendini örgütleme süreçlerinin açığa çıkarılması mücadelemizde önem taşır. Bazen böyle yaygın ama yanlış fikirler kavramların yerlerine oturtulamamasına sebep oluyor, teori ve pratikte hataları tetikliyor. O nedenle bu kavramları ele almayı ve açık şekilde ortaya koymayı önemsiyoruz.
Örgütlenme, en temel anlamıyla insanların koordinasyonu ve organizasyonu anlamına gelir. Elbette politik olarak insanlar belli fikirler etrafında örgütlenir ve hareket eder. Kapitalizmin egemenliği altında da insanları örgütleyen en büyük güç aslında düzenin kendisidir. Kapitalizm insanları en geniş şekilde üretim sürecinde örgütler. Onları fabrikalara ve işyerlerine doldurur, organize bir üretim sürecine bağlar. Elbette bunların hepsini onları sömürebilmek için yapar. Yine de bu süreç tüm emekçilerin kolektif güçlerini de ortaya çıkarma eğilimi taşır. Düzenin elinde sadece ekonomik faaliyetler yoktur. Tüm toplumu aile birimlerinde, etkisiz reformist derneklerde, hiç olmazsa burjuvazinin kendi partilerinde örgütlemeye çalışır. Bunların hiçbiri olmazsa da insanları kolektif hareket etmekten alıkoymaya ve tek başlarına bir hayatı tüketmeye ikna etmeye uğraşır.
Düzen güçleri bu örgütleme faaliyetinin hepsini hiç durmadan her gün örer. Politikanın dışında sanılan her yer böyle bir örgütlenme sürecinin parçası olabilir. Düzenin fikirlerine ikna olmuş aileler çocuklarına ‘olaylardan uzak kalmayı’ öğütler. Ortalama bir iş bulma, evlenme ve torun severek hayata gözlerini yumma süreci göklere çıkarılır. Düzen tüm gücüyle her koldan antikapitalist bir politik mücadelenin boşa kürek çekme olduğunu her gün tekrarlatır. Tüm sanat faaliyetini bu çizgilerin dışına çıkamayacak şekilde düzenler. Kendisinin yıkılamayacağını vaaz ettirir, insanların kültürel bakış açılarını bile köreltir. Düzen, muhalif hareketler içinde asıl politik sorunun kapitalizm dışındaki her şey olabileceği fikrini yaygınlaştırıp destekler. Düzene yönelebilecek her tepkinin içini önceden boşaltmaya uğraşır. Çoğu zaman kendisini “tarafsız, apolitik ve ya bu konuları düşünmediğini” ifade edenler dahi, mevcut düzene örgütlü olarak, mevcut düzenden memnun olanlar olarak çıkarlar karşımıza. Başka bir alternatif yokmuş gibi… Emek verenler, yani dünyayı yaratanlar, her gün tekrar tekrar bu düzene karşı tepkilerini göstermemeye ikna edilir, yani bu kapitalizmin fikirleriyle örgütlenir.
Ancak bu örgütlenme süreci hiçbir zaman yüzde yüz başarıya ulaşamaz. Her an düzene ikna olmayanlar ortaya çıkar ve insanları kendi fikirlerine çağırırlar. Düzen elindeki tüm güce rağmen bu fikirleri ortadan kaldırıp susturamaz. Çünkü kapitalizmin kendi çelişkileri mutlak zaferi engeller. Sorunlar çözülemez, çözülemeyen sorunlar ikna edilemeyen insanları ortaya çıkarız ve mücadele başlar.
Bizler de bu mücadelenin neferleri olarak insanlara önce düzenin fikirlerinin çelişkilerini anlatırız. Egemenlerin çıkarlarına hizmet eden fikirlere değil, bizim fikirlerimize, yani sosyalizme ikna etmeye çalışırız. Peki bu fikirler nelerdir, yoldaşlar insanları neye ikna etmeye çalışmalıdır? Bunları da bir sonraki yazıda ele alalım.