AKP Afganistan’da pozisyon kapma hamlelerini sürdürse de bu hayaller şu aşamada gerçekleşebilir görünmüyor. Bu gelişmeler sürerken, Taliban’ın Afganistan yönetimi ele geçirmesi ve Erdoğan’ın ‘yakınlık’ açıklamaları, Türkiye’deki güncel gericilik tehlikesinin boyutlarını da tartışmaya açtı. AKP iktidarının gerici hamleleri ülkede Taliban rejimine benzer bir yönetime doğru ilerler mi, somut koşullar buna uygun mu vb. sorular gündeme taşındı.
Böyle bir karşılaştırmayı ve değerlendirmeye yaparken önce somut olguları ortaya koymak gerekir. Bunlardan ilki de Erdoğan’ın hayalinde yönetim sisteminin gerçekten de Taliban yönetiminden bir farkının olmadığıdır. Önündeki politik engeller olmasa kendisini sultan, geri kalan herkesi de tebaası ilan etmişti. Hatta gericilik konusunda Taliban ile bile yarışabilir düzeyde bir hayal dünyasının olduğuna emin olabiliriz.
Ancak somut olgular kişilerin irade ve isteklerinin ötesine geçer. Ülkelerin tarihleri, yaşayanların deneyimleri ve alışkanlıkları ve toplumsal mücadelelerin geçtiği evreler düşünüldüğünde Türkiye ile Afganistan arasında uçurumlar vardır. Afganistan on yıllarca iç savaşlarla boğuşmuş, sürekli dış müdahaleler görmüş ve en temel hak ve özgürlüklerin bile hiç deneyimlenmediği bir ülkedir. Büyük şehirler dışında kalan geniş kesimler, Taliban’ın yokluğunda bile feodal ve gerici ilişkilerin pençesindedir. Ülkedeki ekonomik faaliyetin büyük bölümü afyon üretimine, yani uyuşturucu ticaretine dayanır.
Elbette bu koşullara Afganistan halklarının tercihleri değil, emperyalistlerin müdahaleleri sebep olmuştur. Ancak Türkiye’deki somut koşullar ile aradaki fark da ortadadır. Türkiye’nin tarihsel durumu birçok alanda göreceli bir gelişmişliğe alan açmıştır. En önemli olgulardan birisi Türkiye toplumundaki ortalama İslam anlayışının bile en gerici çizgilere uzak oluşudur. Siyasal İslamcılar elbette bu uzaklığı azaltmaya çalışır ancak toplumsal alışkanlıklar birçok noktada bir direnç noktasıdır. Aynı zamanda Türkiye, AKP’nin tüm teklik anlatımlarına rağmen çok kültürlü, çok inançlıdır. Tüm bu farklılıklar bugüne kadar hakları için büyük mücadeleler vermiş, bir kısmını kazanmıştır. Buna ek olarak dinsel dünya görüşlerine daha uzak kesimler de hem kültürel, hem siyasal büyük yer kaplar. Laikçe yaşama olgusu az veya çok toplumsal yaşamın iliklerine işlemiştir. Ayrıca toplumların tercihlerini belirleyici esas olgu ekonomidir. Bugüne kadar AKP’nin oy kazanma sebebi, siyasal İslamcı politikaları değil şişirdikleri beton ekonomisi oldu. Şimdi ise o balonun patlamasının sonuçlarını yaşadığını doğrudan söyleyebiliriz.
Bu koşullarda kısa vadede ani bir gericileşme dalgasının her şeyi yutabilmesi çok düşük bir ihtimaldir. Erdoğan’ın gözüne her türlü zorbalığı kestireceği beklentisi yanlış değildir ancak bunu sağlayacak gücü yoktur. Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirişi bile böyle bir durum değildir. Emperyalizm kendisinin bulunduğu bölgelerde Taliban gericiliğine karşı durduğunun propagandasını yapar. Ancak geniş kırsal kesimlerin emperyalizmden gördüğü tek şey silahlar ve bombalardır. Taliban en son kertede ülkedeki yerleşmiş geleneklere, alışkanlıklara ve siyasi gelişmişlik düzeylerine göre yönetimi ele geçirdi.
Somut olgulara göre Türkiye’nin Afganistan gibi olması zordur. Ancak bu AKP’nin gericileşme çabalarına karşı mücadele edilmesine gerek yok demek de değildir. Taliban ve ona özenenler tarihin çöplüğüne atılana kadar mücadele gereklidir ve sürecektir.