Duyduğumuz Çığlık İstisna mı?

Geçtiğimiz günlerde Kadıköy’de bir dişçi kliniğinde, bir kadının yardım çığlığı duyuldu ve o çığlığı duyan insanlar yaşananlara müdahale ettiler. Çığlık sesi ve üzerine yaşananlarla birlikte cinsel saldırı iddiası da tartışılmaya başlandı. Kadınlara yönelik yaşanan her türlü saldırıya karşı hızla refleks gösterilmesinin, bazen de “peşin hükümlü” olunmasının birçok sebebi var. Peki bu konu nasıl ele alınmalı?
 
Öncelikle “peşin hükümlü” olmamaya çalışmak en doğrusu. Ama hangi koşullara göre bu hükümleri verdiğimiz önemli değil mi? İnsanlar neye göre soğukkanlı olsunlar? Her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü bir ülkede yaşamıyoruz, binlerce kadına sokak ortasında cinsel saldırıda bulunulmadı, yükselen kadın çığlıkları hiç olmadı gibi mi hareket edelim? Ülkenin gerçeği bunlarsa kimse kimseden soğukkanlı olmayı beklemesin.
 
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların başına gelen saldırılardan failleri değil yine kadınları sorumlu tutar. O da öyle yapmasaymış deyiverirler. Bu sebeple böylesi saldırılara uğrayan kadınlardan çok azı uğradıkları saldırıları dile getirebilirler. Eski dönemlere oranla kadın kurtuluş mücadelesi yükseldikçe daha çok kadın bunu dile getirebilecek gücü kendinde görebiliyor. Bu nesnel durum, toplumun çoğunluğunda benzer bir fikrin oluşmasını sağlıyor. Eğer bir kadın böyle bir iddiayı öne sürüyorsa “doğrudur”. Ne kadar haksız çıkıyorlar derseniz, ancak belki binde birinde haksız çıktıklarını söyleyebiliriz.
 
Bizim açımızdan tüm bu süreçlerde mutlaka bir soruşturmanın işlemesi, her türlü kolektif yapı için şarttır. Bu bir ülkenin yurttaşları için devlet ve yargı, çeşitli kurum ve kuruluşlar için ise kendi iç yapılarındaki disiplin kurullarıdır. Bu işleyişin her kolektif yapıda uygulanmasının önü açılmalıdır. Geliştirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı bir toplumda, bu saldırıların ve bundan doğan sorunların ortaya çıkmama ihtimali yoktur. Ortaya çıkan genelde olanların yalnızca bir kısmıdır. 
 
Burada çokça kafaları karıştıran konu, bir kadın bir kişi hakkında “tacizci” iddiası ortaya attığında, bunun kesinlik kazandığı manipülasyonudur. Bunun gündelik yaşamdaki karşılığı“kadının beyanı esastır” ilkesidir. Yani bu ilke nedeniyle, kadın beyan ettiğinde erkeğin otomatik olarak suçlu ilan edildiği iddia ediliyor. Birincisi bu beyanın dikkate alınması kadın olmasından kaynaklı değil, mağduriyetini ifade eden taraf olmasından kaynaklıdır. Bu tarz suçlarda mağdurların beyanları dışında bir bulgu olmayabilir. Beyan ile suçlama kanıtlanmaz, ancak soruşturma başlatılabilir. Öyle anlatıldığı gibi, bir kadın bir erkek tarafından saldırıya uğradığını söylediğinde, o erkek hemen suçlu falan olmuyor.
 
Burada bir şeyi ayrıştıralım. Kadınların çok yaygın şekilde yaşadığı şiddet ve cinsel saldırılar gerçeği toplumun büyük çoğunluğu tarafından artık bilince çıkartılabilmiştir. Toplum yüzyıllardır bu sorunun sıradanlaşmasına, üstünün örtülmesine, kadınların başına gelen saldırıları ispat etmek zorunda bırakılmasına, erkeklerin aklanmasına, en nihayetinde bu sorunun “kadının sorunu” olarak ele alınmasına artık isyan etme aşamasına gelmiştir. Bu nedenle de böylesi anlarda yükselen refleksin temelinde tarihsel sebeplerin olduğu kabul edilmelidir. Burada toplumun “peşin hükümlü” yaklaşımının, eski yıllara nazaran kadından taraf olmasının sebebi bu bilinçtir. Bu da bir anlamda kazanımdır. 
 
Şimdi burada herkesin kafasını kurcalayan konuya gelelim. Bu durum suistimal edilemez mi? Hemen yanıtlayalım, edilebilir. Her meselede olduğu gibi bu meselede de suistimal payı vardır. Tarihsel bir eşitsizlik söz konusudur. Bu nedenle güçsüz bırakılan tarafın, eşit koşullarda olmadığını göz önünde tutmak gerekir. Burada ilk başta belirttiğimiz, kadınların yani şiddete uğrayan tarafın beyanı ardından etkin soruşturma yürütülmesi tek nitelikli çözümdür. Bizim tutumumuz, bakıp karar vermek değil, etkin bir soruşturma yürütülmesini ve gerçeklerin açığa çıkarılmasını sağlamak olmalıdır. 
 
Kadıköy’de meydana gelen olayda, cinsel saldırı ile suçlanan erkeğin ifşa edilmesi çokça tartışıldı. Orada bir kadının çığlığına koşan kadınlar, olayın sıcaklığı ile şahsı ifşa edenler suçlanıyor. Benzer şekilde sosyal medyada paylaşanlara yönelik de böyle suçlamalar bolca ortaya atılıyor. Ne orada olayı ifşa edenler ne de bu konuda paylaşım yapanlar yargı makamı değil. Suçluyu onlar belirleyemezler. Ancak yargı makamlarının sistematik biçimde, erkek egemen kararlar alan tavrının önüne geçmek isteyebilirler. Elinde o esnada başka bir imkan olmayanların, bunu teşhir etmeyi, bir anlamda kamuoyu yaratmayı ihtiyaç duyması tartışma konusu değildir. Çünkü esas sorun, çoğu kez bu suçu işleyenlerin “delil yok” denilerek aklanıyor olmasıdır. Eğer böyle bir iddia doğru değilse bu iddiayı temelsiz biçimde ortaya atanlara karşı da yaptırımlar var. Toplumsal yaşamda böyle iddiaları ortaya yatıp, yanlış olduğunun ortaya çıkması öyle kolay olmuyor. Hele ki söz konusu bir kadın ise hiç kolay olmuyor. Anlatıldığı gibi kadınlar bir şahsı ifşa ettiklerinde, suça karar verilmiş, cezası kesilmiş olmuyor. 
 
Hiç kimse bir göçmen kadının, bir kadın olduğu için ve göçmen bir kadın olduğu için yanında çalıştığı erkek tarafından şiddete uğramadığını net bir biçimde söyleyemez. Böyle bir cinsel saldırının olmadığı iddiasına yönelik ortaya konulan görüntüler de olayı aydınlatmaya yetecek görüntüler değil. Henüz gerçek açığa çıkmamıştır. Ama böyle bir sorunun yaşanmasının nedeni, ne o göçmen kadın arkadaşımız ne de onun çığlığına koşan kadınlardır. Bunun sebebi erkek egemen toplumdur. Bunu değiştirmek de işte verilen mücadele ile mümkündür. 
 
Biz bu sorunların, toplumun kendi çözümüne bırakılmasına da karşıyız. Bu nedenle linçci yaklaşımların ortaya çıkmaması için mücadele ediyoruz. Bugüne kadar adaleti hiç sağlamayan erkek egemen yargı, toplumu bu tip sorunları linç ile çözmeye itiyor olabilir. Biz tam da bunun tersini sağlamak için adaletin sağlanmasını istiyoruz. Bu yüzden etkin soruşturma yürüteceksiniz diyoruz. Bu yüzden o mahkeme kapılarında erkek egemen yargılamalara müdahil olmak için mücadele ediyoruz. Bu açıdan her türlü sorunun linç ile çözümü yaklaşımına da karşı olmamız gerekliliğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
 
Kadıköy’de yaşanan olayın sonuçlarını yakın zamanda göreceğiz. Kamuoyuna yansıyan konuların etkin soruşturmaya vesile olduğunu biliyoruz. Bu açıdan gündeme gelmiş olması olumludur. Gerçeğin açığa çıkması için de biz de konunun peşindeyiz. Bu vesile ile çeşitli tartışmalara değindik. Diğer boyutlarına başka bir yazımızda devam etmek üzere...