Asıl Mesele Tam Da Patent

*Sungkyunkwan Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Gökçe Başbuğ’un bu yazısı ilk olarak gazeteduvar.com.tr’de yayınlanmıştır. Yazıya buradan ulaşılabilir.
 
Aralarında Bill Gates ve Uğur Şahin’in de olduğu ve son günlerde bazı yerli bilim insanlarının da katıldığı bir grup, aşıya eşitsiz ulaşımla ilgili olarak patent meselesinin işin en önemsiz kısmı olduğunu, esas meselenin üretim sorunu olduğunu, patent paylaşılsa bile üretim sıkıntısı çekileceğini iddia ediyorlar. Gerçekten böyle mi?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, aşıda patentin kaldırılmasını talep edenler sadece fikri mülkiyet hakkından feragat edilmesini talep etmiyorlar, aynı zamanda aşının arkasındaki bilgi ve teknolojinin ortak paylaşıma sunulmasını talep ediyorlar. Bu, iki nedenden dolayı çok doğru ve meşru bir taleptir. Birincisi, aşı geliştirme çalışmaları kamu kaynaklarıyla fonlandı. Yani halktan toplanan vergilerin bir kısmı aşı çalışmaları yapan kurumlara aktarıldı. Örneğin Moderna’nın koronavirüse karşı geliştirdiği mRNA aşısının çalışmaları tamamen Amerikan hükümeti tarafından fonlandı. Biontech de aynı şekilde kurulduğu günden bu yana kamu kaynaklarından beslendi. Yeni yayınlanan bilimsel bir çalışma, Oxford/AstraZeneca aşısı araştırmalarının yüzde 97 oranında kamu tarafından fonlandığını ortaya koydu.(1) Mesele, kamu tarafından fonlanan çalışmalara, normalde aşı çalışmalarına hiç yatırım yapmayan ilaç tekellerinin son aşamada dahil olması ve aşı üzerinde mülkiyet iddia etmeleridir. İnsanların buna karşı çıkması, kendi vergileriyle geliştirilen bilgi ve teknolojilerin paylaşılmasını talep etmesi tabi ki doğal, haklı ve meşrudur.

Bu talebin meşruluğunun ikinci ve apaçık bir diğer nedeni de üç milyonun üzerinde insanın ölümüne yol açan bir pandeminin halen şiddetli bir şekilde devam ediyor oluşudur. Hindistan’da yaşanan felaket bugün gözlerimizin önündeyken aşının bir an önce dünyanın köşe bucağına ulaştırılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını talep etmekten daha meşru bir talep ne olabilir?

Peki mesele patent değil, üretim meselesi mi? Meselenin üretim sorunu olduğu iddiası dikkatleri esas meseleden uzaklaştırmak için ortaya atılmış ve doğruluğu olmayan bir iddiadır. Fikri mülkiyet hakkından feragat edildiğinde ve aşının arkasındaki bilgi ve teknoloji paylaşıldığında, birkaç ay içinde dünyanın farklı ülkelerinde aşı üretimi yapılabilir hale gelecektir. Yapılan analizler aşının laboratuvarda geliştirilmesinden fabrikada üretilir hale gelmesine kadar geçen sürenin aşı çeşidine göre iki ila yedi ay arasında değiştiğini ortaya koymakta.(2) Örneğin, Türkiye’de de yeni uygulanacak olan Sputnik V aşısı tipi adenovirus aşılarının kitlesel üretimine sadece iki ay gibi kısa bir zamanda geçilebiliyor. Biontech’in mRNA aşısını ürettiği tam kapasiteli bir fabrikayı kullanıma sokması sadece altı ayını aldı.(3)

Peki patent paylaşılsa dünyanın başka ülkelerinde bu aşıları üretebilecek altyapı mevcut mu? Evet, o da mevcut. Dünyanın birçok ülkesinde yeni aşıları üretecek kapasite var. Bangladeş’ten Kanada’ya, Güney Kore’den Pakistan’a bu üretimi yapabilecek altyapı mevcut.(4)

Dünya Sağlık Örgütü pandemin başlarında Covid-19’un önlenmesinde ve tedavisinde kullanılan aşı, ilaç ve teknolojilerin ortak kullanıma açılması için bir havuz kurdu.(5) Ancak maalesef aşıları geliştiren bilim insanları birikimlerini bu havuzda paylaşmak yerine ilaç tekelleri ile işbirliğine gitmeyi tercih ettiler. Örneğin, Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları ilk etapta, geliştirdikleri aşıyı onu üretebilecek kapasitede olan bütün kurumlara lisanslamayı planlamışken, daha sonra Bill Gates’in müdahalesiyle son aşamada AstraZeneca ile işbirliğine gitti.(6) Aynı şekilde BioNTech’in kurucuları Şahin ve Türeci çifti bilgi ve birikimlerini ortak kullanıma açmak yerine aşılarla ilgili oldukça olumsuz bir geçmişe sahip olan bir ilaç tekeliyle işbirliği yapmayı tercih ettiler. Nasıl ki aşıdaki patentin kalkmasını talep etmek meşru ise bunu yapmayıp tekellerle işbirliğine giden bilim insanlarını eleştirmek de meşrudur. Yapılan eleştiri onların iyi ya da kötü bilim insanı olmalarıyla ilgili değil, tercihlerine yöneliktir. Bilime önemli katkı yapmış bu insanların bilim insanı kimlikleri yanında müteşebbis kimlikleri de mevcuttur. Şahin ve Türeci çifti aynı zamanda start-up tarzı girişimciliği etkili bir şekilde hayata geçiren iş insanlarıdır. Örneğin kendileri 2001 yılında Ganymed adında bir şirket kurmuşlar, bir kanser ilacı geliştirmişler ve daha sonra bu şirketi Japon ilaç devi Astellas Pharma’ya 1.4 milyar dolar gibi bir rakama satmışlardır.(7) İçinden geçtiğimiz dönemde kendilerine yapılan eleştiriler onların bilim insanı kimliklerine yönelik değil, müteşebbis kimliklerine yöneliktir. Bu eleştirilerin temel nedeni pandeminin bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir zamanda müteşebbis kimliğinin bilim insanı kimliğinin önüne geçmesi ve bilgi ve birikimin insanlıkla değil tekellerle paylaşılmasıdır. Kaldı ki bu bilgi ve birikim kendilerinden önce gelen onlarca bilim insanının onlarca yıl boyunca ortaya koyduğu emeğin bir devamıdır. Bu nedenle bu eleştiri de aşıdaki patentin kaldırılması talebi gibi doğru ve meşrudur.