17 günlük ‘’tam kapanma’ yasakları halk sağlığı için değil sermayenin çıkarları için ilan edildi. TÜİK verilerine göre kayıtlı olarak çalışan 26 milyon kişiden 22 milyonu yasaklardan tamamen veya kısmen muaf. İnşaatlar bile temel sektör sayılıyor. Salgının en çok yayıldığı yerler olan atölyeler, şantiyeler, fabrikalar ve işyerleri açık olacak. Emekçiler çalıştıkları yerlerde salgınla yüz yüze gelmeye devam edecek. Sabah akşam toplu taşımalarda sıkış tepiş yolculuklar sürecek.
Bu durum elbette kayıtlı çalışanlar için. Gündelik işlerde çalışan, tüm geliri günlük faaliyetlere bağlı olanlar için ise hiçbir istisna yok. Destek de yok. 17 gün boyunca nasıl hayatta kalınacak cevap da yok. Yani bir patrona para kazandırıyorsanız yasak yok ama diğer şekillerde geçinmeye çalışıyorsanız var.
Sömürüye kapanma yok, bunu anladık. Peki başka neye kapanma var? Eğer emekçiyseniz, yani sade bir sosyal hayatınız varsa buna da yasak var. Parka, bahçeye, ev gezmesine gidemezsiniz. Lokantalar, kafeler zaten kapalı. İçki yasağı bile var. Çalışmaya yasak yok ama dinlenmeye, eğlenceye yasak var.
Kapanma yasakları, iktidar açısından neyin önemli neyin önemsiz olduğunu açık seçik ortaya seriyor. Konu hiçbir zaman halkın sağlığı olmadı, bu nedenle ortada ne düzgün bir tedbir ne de kapsamlı bir aşılama var. Kapanmanın tek sebebi, ekonomik düzenin ve sömürünün salgından etkilenmeden yürümesini garanti altına almak. Toplumun çıkarları değil sermayenin çıkarları gözetiliyor. Bu yasakların anlamı budur.