"Don't Look Up" ve Kapitalizmin Sınırları

Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filmi, son dönemde yıkıcı kapitalizmin geldiği noktayı işaret eden filmler listesine katıldı. Son dönemde, kapitalizmin dünyada yarattığı yıkımın sinemaya yansımalarını birçok film ile “Netflix” vb. platformlarda izliyoruz.

Son dönem sinemasında bu ve benzeri filmlerin bu platformlarda dahi karşımıza çıktığını görüyoruz. Sebebi ne ola ki? Dış güçlerin oyunu değil, gerçekliğin ta kendisi. Evet bu gerçek, toplumun tüm kesimlerinde buram buram yaşanıyor.

Filmde kapitalizmin dünya üzerindeki yıkıcı sonuçlarını, pandemiden, iklim krizine önümüzdeki felaketlerin vehametini her açıdan izliyoruz. Son dönemde kapitalist işleyiş üzerine yapılmış filmlerin çoğu fantastik yapımlardı. Bu filmin de görece fantastik sayılabilecek yönleri olsa bile, gerçek ve canlı durumu gayet yaşamın içinden sunduğunu belirtmek gerekir. Bu açıdan birkaç film ardından kapitalizmin yarattığı sorunların; maskeli (gerçek hayatta varolamayacak) karakterlerle anlatılmasından çıkıp; gerçek karakterlere büründüğünü görüyoruz. Hem de ne kadar gerçek karakterler!

Bir sonraki seçimden ötesini düşünemeyen dar görüşlü iktidarlardan, dünyanın sonunu getirme yetkisi elinde olan patronlara, hiçbir direnç iradesi gösteremeyen sinik uzmanlara ve hepsine çanak tutan medyaya kadar birçok odak filmde mevcut. Tüm bu odaklar yerinde bir mizahla tarif edilmiş durumda. Okuyucularımıza spoiler vermek gibi olacak ama filmin ayrıştırıcı önemli noktasına değineceğiz. Filmde, dünyanın sonunu getirecek bir göktaşının yönünü değiştirme ihtimali varken, yola çıkan füzeleri geri çevirme yetkisi kimin elinde apaçık görmemiz oldukça ayrıştırıcı bir nokta. Günümüzün en popüler, en zeki ve en bilim için ‘zenginleşen’ karakterleri dünyaya zarar verir mi? Bu sorunun yanıtını film çok net gösteriyor.

Karakterimiz, yeni teknolojisini gururla tanıtırken Apple’ı tanıtır gibi karşımıza çıkan Steve Jobs, kimin ne zaman nasıl öleceğini hesaplarken dünyanın tüm verisini elinde bulunduran Mark Zuckerberg, uzay teknolojisini sergilerken Elon Musk, uzayda kolonileşme projesini gerçekleştirirken Jeff Bezos… İşte bu isimlerin karışımını temsil eden karakterimiz karını hesapladıktan sonra dünyaya gök taşının düşmesine karar veriyor. İşte kapitalizmin sınırsız kar biriktirme aşkının sonu!

Filmde hükümeti temsil eden karakterler damadıyla, kızıyla Trump yönetimini tasvir ediyor. Bu karakterlerimizin dünyanın sonunu umursayacak hali bile yok. Yine de seçilmek ve seçilememek gibi bir korkuları var. Bu açıdan çeşitli adımları atmak zorunda kalıyorlar. Böyle yapmadıklarında kaybetmeleri filmde yok ama gerçek hayatta var. Trump’ın sonu gibi.

Gelelim bilim insanlarımıza. Bilim, bilmek ve bildiğini söylemek yeter mi sorusunun yanıtını da alıyoruz. Basiretsiz karaktarlerimiz, söylediklerinde şıp diye değişmeyen dünyanın şokunu atlatamıyorlar. Filmde toplumun böyle bir durumda politik müdahalesinin olmaması kamuoyunda bir takım eleştiriler aldı. Güncel durum, iklim krizinin dünyanın yaşayacağı felaketleri hızlandırdığı şu dönemde maalesef ki farklı değil. Henüz 50 yıl sonrası olacakları çoğunluk acil bir mesele olarak görüyor denilemez. Filmin, eğer bu gidişata kayıtsız kalınırsa ortaya çıkan sorunun büyüklüğüne dikkat çekmek açısından, akışı bu yönüyle ele almış olması sorun değil. En nihayetinde biz bunu değiştirmek için yalnızca söyleyen değil, örgütleyen, örgütlenen, yön verenleriz. Bu kısmı Netflix filminde değil, mücadelemizde aramamız mümkün. Film bize, esas sorunun kapitalizmde olduğunun artık Netflix yapımlarında bile işlenmesi ile oldukça kuvvetli bir argüman veriyor. Filmi tüm yoldaşların izlemesini tavsiye ederiz. İyi eğitim ile Elon Musk gibi olmayı hedefleyen ve olabileceğini zanneden genç arkadaşlarına da tavsiye edebilirler. Aşı aradığımız günlerde, aşı patentinin sahiplerinin en zenginler arasına girmesinde sorun görmeyenler olmuştu. Onlara da tavsiye edebiliriz.

Filmin sonundaki gibi dünyanın sonuna bile karar verme yetkisine sahip olanların kaçacağı bir yer olmayacak. Geliri biraz daha iyi olanların yazın yüzmeye gideceği denizler, kışın kaymaya gidecekleri karlar olmayacak. Mesela o ‘zengin hayatların’ tasvir edildiği doğa harikası manzaralar da olmayacak. İklim krizi ile dünyada yaşanacak felaketler bu dünyanın tüm canlılarını bağlayacak. Kapitalistlerin yegane desturu ‘benden sonra tufanın’ sonuçlarını rekabet düzeninin içerisindekiler de görüyor, görecek. Şimdilik Netflix camiasının da hissettiği budur.