Yeni yayınlanan Dünya Eşitsizlik Raporu, salgına rağmen zenginleşmeye devam edenleri, her şeye sahip olabilenlerle hiçbir şeye sahip olamayanları, yani yaratılan zenginliklerin paylaşılmasındaki eşitsizliği anlatıyor.
Rapora göre dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kesimi tüm varlıkların yüzde 76’sına sahipken en yoksul yüzde 50’lik nüfus tüm varlıkların yalnızca yüzde 2’sine sahip. Bu derin eşitsizlik kazanılan gelirlerde de benzer şekilde. En açık şekliyle dünya üzerinde şu zamana kadar üretilmiş ve üretilmeye devam zenginlikler eşitsiz şekilde paylaşılmaya devam ediyor.
Rapor ayrı ayrı ülkeleri de konu ediyor. Türkiye de elbette dünyadaki süren eğilimlerden bağımsız değil. En zengin yüzde 10’luk kesimin sahip oldukları toplam varlıkların yüzde 67’si, en yoksul yüzde 50’lik kesimin ise sahip oldukları toplamın yüzde 3,7’si.
Bu oranlar durumu anlatmak için yeterli. Kapitalizmin egemenliğindeki ekonomik süreçler bu eşitsizliği yaratıyor ve koruyor. Milyarlarca insanın yaşadığı yoklukla birkaç kişinin elinde devasa zenginlikler birikiyor. Bu küçük patronlar takımı ellerindeki güçle tüm dünyayı felakete sürükleyen kararlar verebiliyor, savaşlar başlatabiliyor, ülkelerin kaderlerini belirleyebiliyor, doğayı hiçbir karşılığı olmadan yok edebiliyor. Hiçbir şeye sahip olamayan kalabalıkları ölüme, yoksulluğa, türlü çeşitli felaketlere mahkum edebiliyor.
Burjuvazinin ideologları ise çıkıp bu düzenin diğer alternatiflerden daha iyi olduğunu, bu patronlar takımının aslında iyi niyetli olduğunu, çok çalıştıklarını, ne kadar da güzel baktıklarını anlatıyor. Gerçekleşmesi mümkün olmayan hayalleri, içi boş hedefleri iyi bir yaşamın gerekleri diye pazarlayıp düzenlerinin sorunsuz sürmesini bekliyorlar.
Ancak rakamlar ortada, gerçekler ortada. Salgın zamanında bile artan bu eşitsizlik dünyanın sonunu getiriyor. Bu düzenin tek seçenek, bu felaketler düzeninin tek kader olduğu yalanı gittikçe daha çok ortaya çıkıyor. Tüm dünya felaketlerle, krizlerle yüz yüze geldikçe bu gerçeklerle çalkalanıyor.