Gençlik Hareketi Koordinasyonu Türkiye Gençlik Konferansı'na Çağırıyor

Gençlik Hareketi Koordinasyonu, 5 Aralık Pazar günü İstanbul’da düzenlenecek Türkiye Gençlik Konferansı’na çağrı yayınladı. Koordinasyonu’n çizgisinin de anlatıldığı açıklamada ülkenin dört bir yanındaki gençlere konferansa katılma ve birlikte harekete geçme çağrısı yapıldı:


KAYYIMSIZ PARASIZ ÖZERK DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE

Kayyımsız, parasız, özerk, demokratik üniversite hattımızla yola çıkıyoruz.      
Gençlik Hareketi Koordinasyonu Türkiye’nin birçok ilinden yollara çıkacak, 5 Aralık Pazar günü İstanbul’da Türkiye Gençlik Konferansı’nda buluşacağız. 5 Aralık Pazar günü yapacağımız konferansta geleceğimizi konuşacak, adımlarımızı çizeceğiz.


Biz Kimiz?


Önce biraz kendimizden bahsedelim. Bizim kuşağa Z kuşağı deniliyor, klonlanmış birbirinin aynısı gençler gibi algılanıyoruz. Sanıldığı gibi homojen bir topluluk değiliz. Teknoloji çağının içerisinde doğmuş olmamız tek tip olduğumuzu göstermiyor. Sınava girecekken sistemimiz çöküyor ya da ders haraçlarına hiç ulaşamıyoruz. Okurken çalışmak zorunda kalıyoruz, mezun olup diplomayı ikiye katlıyoruz. Kimimiz kasiyerlik, anketörlük yapıyor, kimimiz kurye olarak çalışıyoruz. Bir kağıt parçasına dönüşen geleceğimiz, İŞKUR kuyruklarında geçip gidiyor. Sadece çok azımız gerekli maddi koşullara sahip. Ama milyonlarca gencin durumu öyle mi? 20’li yaşların kuşağıyız diyebiliriz ancak. Milyonlarca genç adına buradayız ve sözümüzü söylemeye geldik.

“Aman siyasete karışma”
“Üniversiteye git öyle”
“Önce işin olsun”
“Önce hayatını kur”

Hayır, hayır. Geçmişimizi çalanlardan hesap sormaya geldik. Geleceğimizi almaya geldik. Siyasete de karışıyoruz, siyasetin de içindeyiz ve politik programımızı öne sürüyoruz.

Üniversite Nedir?

Üniversite eğitim, öğretim demektir. Bilimsel araştırmaların, sorgulamanın, yeni fikirlerin odağıdır. Üniversite üretimin içinde var olacak, yurttaşların üretim için gittiği öğrenim kurumları olmalıdır. Üniversiteler gençlerin özel alanıdır. Her kafadan bir ses çıkmasıdır, o seslerin çarpışmasıdır. Tartışmanın, kolektif yaşamın, bilimin ve sosyal hayatın en iyi yaşanabildiği yerlerdir. Günümüzde bu halini kaybediyor olsa da, üniversite ancak böyle üniversite olabilir. Üniversiteler gençler özne oldukça üniversitedir.


Özerk Demokratik Üniversite


Söz, yetki, karar demektir özerklik. Üniversitelerin kaderi o çatı altında yaşayanlarca belirlenir. Nasıl ki söz, yetki, karar iktidar halkta olmalı ise, üniversitelerde de durum aynıdır. Üniversite öğrencileri ve tüm bileşenleri bu aşamalarda hak sahibi olmalıdır. Düzenin karar ve yasaklarına sıkıştırılmış, ezberci müfredatı olan bir üniversite, üniversite değildir.  Anayasal haktır parasız eğitim ve eğitim hakkı. Eğitimin her aşamasının parasız olması gerekir. Gençler istediği kulübü açabilmeli, istediği faaliyeti yürütebilmelidir. İfade özgürlüğü bunu gerektirir.  Sınırlarımızı zorlayacağımız çağımızda, gelişigüzel koyulan sınırların dışına çıkmak gerekir. Bilimden sanatına, sporuna kadar her bir genç üniversitelerinde bu faaliyetlerin içinde olabilmelidir. Üniversiteler özerk ve demokratik olursa bilimsel olabilir, nitelikli olabilir. Öğrenciler içerisinde bulunduğu yaşama karşı çıkabilir, bunun siyasetini yürütebilir. Eylem de basın açıklaması da yapabilir. Bunların önüne engel koyulamaz. Cumhurbaşkanlığı atamaları veya tasfiyeleri, KHK ile işlerinden çıkarılan akademisyenler, ifade özgürlüğünün önüne geçen yurt ve okul yönetmelikleri, valilik ve kaymakamlık yazıları… Öğrencilerin ifade özgürlüğünü kısıtlayan her bir hareket meşruluğunu kaybetmiştir. Meşru olan gençliğin verdiği mücadeledir. Memurun, valinin, iktidarın uygulama ve genelgeleri anayasadan üstün değildir, olamaz.

Kayyımlara Karşı Seçim

1980 darbesi öncesi üniversitede rektörler seçimle geliyordu. Darbeyle beraber kurulan YÖK rektörleri atamaya başladı. Devlet eliyle idi ama bugünkü kadar da değildi. Şimdi ise tek adamın elinden çıkan bir imza ile atanıyor rektörler. Kayyım rektörler, siyasal iktidarın eli koludur. Seçimler demokratiktir, olması gerekendir. Düşünsenize, bir apartman yöneticisi bile seçimle seçiliyor. İşte bu denli haklıyız ve bu hazin durum bu kadar gerçek.
Gençlerin rektörlerini seçmesinden bu kadar mı korkuyorlar? Bir gencin kendi rektörünü seçmesinden daha makul ne olabilir? Konu kendi çıkarları olunca seçim demokrasidir diye en başta savunan siyasal iktidar, konu üniversiteler olunca aynı tutumda değil. Biliyorlar ki, gençlik onların siyasetini yapıp, yandaş torpilli rektörleri seçecek değil. Gelen rektör de gençleri bu kadar baskılamaya yönelik hareket edecek değil. Bu yüzden atamaları kendileri yapmak istiyorlar. Öğretim ve öğrenim karşılıklıdır. Fakat yetki ve karar tek taraflı iken ne özerklikten ne de demokratik olmaktan bahsedilebilir.  Boğaziçi’nden yükselen kayyım rektör istemiyoruz sloganları bugün yurdun dört bir yanında yankı buldu. Gençliğin kolektif ve bitmeyen direncine karşılık Melih Bulu görevden alındı. Gençlik hareketinin bu kazanımı ile beraber Boğaziçi içinde seçim tartışmaları yükseldi. 2021 Temmuz'unun sonunda üniversite bileşenleri ve öğrencileri sandığa gitti. Kimse iktidarın atadığı kayyımı tanımıyor. Süreç meşru olanın demokratik seçim olduğunu gösteriyor. Bu kazanım ve devamında bitmeyen bir direniş bize üniversitelerdeki demokrasi arayışını gösterdi. Bizler de siyasal iktidarın yanında konumlanmış olan tek yanlılığa karşı çıkıyoruz. Bütün üniversitelerde Kayyıma karşı seçim diyoruz.  Eğer üniversitelerde bir rektör olacaksa o ancak öznelerin, üniversite bileşenlerinin seçimiyle olabileceğini savunuyoruz.

Gericiliğe Karşı Bilim

Siyasal iktidar kendi siyaseti doğrultusunda üniversiteleri eğip bükmeye çalışıyor. Siyasal iktidar tarafından atanmış rektörler, belirlenmiş müfredat. Siyasal iktidar tarafından kabul gören kulüpler, yapılan forum ve söyleşiler. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin YÖK yönetmeliğinden çıkarılması bir örnek. Gerici, homofobik, ayrıştırıcı akademisyenlerin söylemleri birer örnek. Ezberci ve antidemokratik akademisyenlerle mücadele edilmelidir. Bunlar da düzenin bir parçasıdır.

Üniversiteler bilimin yuvasıdır sözü sözde kalmasın diye buradayız. Üniversitelerde bilim ve üzerine yapılan çalışmalar kısıtlı. Çünkü mevcut sistem içinde sınırlayıcıdır. Bilim kapitalist sistemin yararına işler haldedir. Emekçi halkın ve doğanın yararına değildir. Mevcut siyasal iktidarın ideolojisi yani kapitalizm sınırları içerisinde üretilen bilim, bilim değildir. Bilim sınır değil, sınırları aşmaktır. Sınırları çizili bir havuzda değil, okyanusta canlılığı görebilirsiniz. Bilinmeyenleri bilmek, bulabilmek ama bunu emekçi halkın ve doğanın yararına yapabilmek için kapitalizmin yarattığı bilim sınırlarını aşmak gerekir. Öğrenim kurumlarının her bir aşamasındaki bilgi düzeyindeki yetersizliği ve yanlılığı açığa çıkarıyoruz. Üniversiteleri bilimle yeşerteceğiz, gericiliği yok ederek geleceğimizi aydınlatacağız.  

Parasız, Bilimsel, Anadilde Eğitim Haktır
Hak Verilmez Alınır


Anayasada geçer deriz hep. Eğitim hakkı. Eğitim hakkı demek o eğitimin herkese ulaşabilmesi de demektir. Eğitime ulaşmada her türlü yaşanan maddi zorluklar devlet tarafından giderilmelidir. Barınmadan ulaşıma, beslenmeden ders araç gereçlerine ve sosyal hayata dek hepsi parasız olmalıdır. Maddi koşulların sağlanması geri ödemeli verilen krediler veya çok azımızın ulaşabildiği burslar değildir. Zor mu parasız eğitim hakkını kazanmak arkadaşlar? Gençlik mücadelesinde büyük adımlar atmış olan bizden önceki kuşakların kazanımlarının en belirgini harçsız üniversitelerdi. Harçsız üniversite kazanımı büyük bir örnektir. Özellikle de hep yenilgiyi anlatanlara, umutsuzluk saçanlara… Yenilgi değişmez değildir. Bir son değildir. Harçsız üniversite kazanımı bu düşünceyi tersine çevirdi. Gençlik kendini güçsüz, amaçlarını ulaşılamaz görmemeli. Hareketini geliştirerek devam etmeli. Harçsız üniversite kazanımı, parasız eğitim mücadelesinin en önemli kazanımı ve örneğidir. Demek ki olabilirmiş .

Üniversiteler, şirketlerin kâr amacı güttükleri rant alanları olamaz. Bugün üniversitelerin kendileri dahil olmak üzere her alanda özelleştirilmesi amaçtan sapmadır. Üniversitelerin amacı eğitim, bilim ve üretim olmalıdır. Gençler üniversite tercihlerini gelecek kaygısı yaşamamak için özel üniversiteler yönünde yapıyor. Nitelikli eğitim almak için özel üniversiteler tercih ediliyor, tabii parası olana. İyi imkanlar sadece parası olana sunulamaz. Üniversiteleri şirketlere çevirenlere, bizleri müşteri olarak görenlere karşıyız. Geçmişin deneyim, birikim ve örnekleri karşımızda. Madem olabilir, o halde hakkımızı alacağız.

Eğitim Haktır, Engellenemez
Hareketin Önüne Barikat Çekilemez


Gelişigüzel müfredat değişiklikleri, öğrencilerin faaliyet yapmasının kulüp kurmasının engellenmesi. Muhalif öğrencilere dört koldan baskı uygulanmasının genel geçer hale gelmesi… Oysa ne der yasalar, “Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz” Gençlerin çeşitli düzenlemelerle  kredisinin kesilmesi, yurtlarından atılması, uzaklaştırma alması bu maddeyi ihlal ediyor. Yasa der ki, “Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez” Oysa üniversitelerde yapılacak faaliyetler mevcut siyasal iktidarın sınırları içerisinde oluyor. Eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılmak da faaliyetlerin engellenmesi de anayasaya aykırı. Cumhurbaşkanlığı atamaları veya tasfiyeleri, bir gecede çıkarılan hukuksuz kararnameler, valilik kaymakamlık yazıları… Yaptıkları meşru değildir. Gerçekte meşru olan gençliğin verdiği mücadeledir. Polisin, valinin, iktidarın uygulama, yazı ve genelgeleri anayasadan önce gelmez. Öğrencilerin çeşitli yönetmelik ve kurallar ile yurtlarından atılması, okuldan uzaklaştırılması, burslarının kredilerinin kesilmesi demokrasi meselesidir. Öğrencinin eğitim hakkını öylece ortadan kaldıramazlar. Bu uygulamaların her biri eğitim hakkına yapılmış bir saldırıdır.


Üniversiteler Üretim İçinde ve Üretim İçindir
Sistemi Değiştir Geleceğine Dönüştür


Üniversiteye neden gideriz?
Yeni bir hayat için, ayaklarımız üzerinde durabilmek için. Bilimin içerisine girebilmek için, sosyal hayat için. Bu nedenler sayılabilir fakat üretime katkısı olan  bir iş sahibi olabilmek çok önemli. Üretimin içinde olmak ve gelir sağlayabilmek gerek yaşayabilmek için.
Üniversiteler iş vadediyor mu?

Bugün halihazırdaki üniversiteler niteliksiz ve bilimden uzak kalmasının yanında iş de vaad etmiyor. Mevcut kapitalist sistem bir işsizler yığınını yaratıyor. Siyasal iktidar ise herkese iş bulmak zorunda değiliz, diyerek adeta sorunu üzerinden atıyor. Bu düzen, toplum için ve emekçiler için gelecek vaad etmiyor. Üniversitelerdeki eğitimsizleştirme politikası bunun sadece bir örneği. Oysa üniversiteler bilimsel yapıda, özerk ve demokratik olmalı. Bu da yetmez. Hep eğitim sisteminden yakınırız, o halde eğitim sistemi değişmelidir. Üniversiteler özerk, demokratik, üretimin içinde ve üretime göre planlanmış olmalıdır. Bilim aynı zamanda  üretime dönüktür. Bilimin önü toplum yararına olacak şekilde açılmalıdır. Sadece bilimin üretimi de yetmez. Bahsettiğimiz işsizlik temelli sorunu, içerisinde bulunduğumuz düzeninin emekçinin yararına olacak şekilde düzenlenmemiş olmasından kaynaklı. Bu yüzden üniversiteler genç ,insanlara iş ve gelecek vaad edemiyor.

Peki eğitim nasıl olmalı?
Şöyle düşünelim. Aldığımız eğitimden sonra işe başladığımızda kendimizi yabancılaşmış ve çok az bilgiyle işe giriştiğimizi hissediyoruz. Bu tabii iş bulabilenler için. Eğitim toplum yararına olmalı, üretim toplum yararına olmalıdır. Eğitim ve üretim birbirinden ayrı tutulmamalı. Üniversiteler üretimin içinde olmalıdır. Kişiyi yabancılaştıran kapitalist işbölümü yerine, insanın bütünsel gelişimini sağlayacak yeni bir yaklaşımı savunuyoruz.
Gençler yeteneklerine göre ve toplumun gereksinimlerini karşılayacak biçimde yetiştirilmeli. Üretim de eğitim, de demokratik bir ortamda yapılmalı. Kuramsal bilgi ve uygulama üniversitelerin temelini oluşturmalı. Bu sayede çok yönlü yetişebiliriz. Bu sayede eğitim ortamında hem yeteneklerimizi geliştirmiş hem de değeri olan bir iş üretmiş oluruz. Kapitalist işbölümü, insanı bir işe bağlar ve köleleştirir, tek boyutlu hale getirir. Tek yönlülüğe, köleleştirmeye karşı çıkıyoruz. Kısacası her bir genç, üretime dayalı, parasız, bilimsel, anadilinde ve tüm yönleriyle yetiştiren bir eğitim aşamasından geçmeli. Verilen eğitim hakim kabul edilen dilin değil, öğrencinin isteğine bağlı olarak anadilde olabilir. Hiçbir genç anadilde eğitim hakkından mahrum bırakılamaz.

Politeknik eğitimde insanlar, üretim süreçlerinin genel, bilimsel ilkelerini öğrenmeli ve uygulamalıdır. Bu eğitimde üretimin yapıldığı bir fabrika, atölye, çiftlik gibi yerlerin hepsi okuldur. Eğitim üretim için yapılmalı. Üretim de toplum için yapılmalıdır. Üretimin içinde olan yetişen insan, sınıf bilinci edinir sömürüye karşı olarak yetişir. Politeknik eğitim modeli ile eğitim ve iş ayrımı ortadan kalkar; eğitim ile üretim iç içe gerçekleşen tek etkinlik haline gelir.     
Toplum yararına olan, üretimi uygulayarak öğrenen bir genç nesil işsiz de kalmaz.


Kıralım O Kabuğu Arkadaşım

Özerk, demokratik ve üretim için olan üniversiteler yetmez elbette. Bugün düzenin bizi getirdiği nokta işsizlik, aşsızlık, geleceksizliktir. Gençlik doğasını ormanlarını korumalı, geleceğini korumalı. İşçi sınıfının mücadelesi de gençliğin konusu değilmiş gibi ele alınamaz. İşçi kesiminin mücadelesi gençliğin de mücadelesidir. İşçi grevi ile, eylemi ile ve işçi sınıfının örgütlenmesi ile iç içe olmalıyız.

“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” gelişigüzel atılan bir slogan değil bir gerçekliktir. Kadın hareketiyle LGBTİQ+’larla, işçi grevleriyle, toplumun bütün ezilen kesimlerinin mücadelesiyle omuz omuza olmalı ve siyasetimizi her alanda üretmeliyiz.

Kendi kabuğumuz içinde yaşamayalım. Kıralım o kabuğu. Bireysel değil birlikte ama örgütlü halde. Kuru kalabalık değil, politik programıyla ve siyasetiyle gelecek gençlik. Geçmişimizi yok ettiler ama geleceğimizi alacağız ellerinden. Özerk demokratik üniversite için, politeknik eğitimle üretimin içinde olabilmek, işsizliği tarihe gömebilmek için, milyonların yarını için, harekete geçelim.