Veri masalı: Ekonomik büyüme

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ülkedeki büyüme oranını yüzde 21,7 olarak açıkladı. Ekonomik şahlanma açıklamaları, “rekor istihdam” kampanyalarıyla birlikte bu veriler, görece olumlu bir tablo çiziyordu. Erdoğan, Türkiye’nin dünyanın en hızlı ikinci büyüyen ekonomisi olduğunu söyleyerek kutladı bunu. Daha sonra Ticaret Bakanı olan Mehmet Muş, ihracat rekorlarının müjdesini verdi. 

 

Tabi artık eskisi gibi bir etkisi yok bu açıklamaların. Her gün yoksullukla yüz yüze olan, düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda olan, işsizlik korkusuyla yaşayan milyonlarca yurttaş artık bu lafların içlerinin boş olduğunu biliyor. 

 

Kaldı ki verilerin kendilerinin de içi boş. Bu büyüme oranları Gayri Safi Milli Hasıla verisi temel alınarak hesaplanıyor. Bu veri, belirli bir zaman dilimi içerisinde bir ülkedeki tüm üretim, tüketim, ihracat, ithalat etkinliklerini ifade ediyor. Bu yıl ülkedeki milli hasılayı oluşturan en büyük ekonomik hareket ise tüketim ve ithalat hareketleri. 

 

Bu büyümenin içinde sanayi üretiminden elde edilebilen gerçek değerler, kullanılabilir ürünler yok. Mahsül yok, demir yok, çelik yok, maden yok. Ülke içinde harcanan para, satın alınan ve tüketilen ürünler, hizmet sektörünün ilerleyebilmesi için ülkeye ithal edilen ürünler var. 

 

Bu büyüme ülkede değer üretimine değil değer kaybına dayanıyor. Ülkedeki bu büyük ekonomik hareketlilik yalnızca tüketim odaklı olduğu için milyonlarca yurttaş bunun karşılığını hayat pahalılığı olarak alıyor. Bulunması zor olan pahalı ilaçlarda bu büyümeyi yaşıyor, çocuğunu okutmak için yaptığı hesaplamaların zorluğunda görüyor. 

 

Üstelik tüm bu koşulların altında, halkın elinde avucunda olan ne varsa almaktan da hiç çekinmiyorlar. Zaten “ekonomi büyüdü, ekonomi şahlandı” diye sürekli böbürlenmelerinin sebebi de bu. Ülkede yangınlar oluyor, seller, taşkınlar, heyelanlar oluyor halka İBAN numarası yollayıp para istiyorlar. Türkiye’nin bir ülkeyle arası bozuluyor, fiyatlar yükseliyor. AKP iktidarının devlete kaybettirdiği her şey özel tüketim vergisi olarak yurttaşların sırtına bindiriliyor. Çocukların okulun ihtiyaçlarını bile, o okula gidecek öğrencilerin velileri karşılansın isteniyor. Onlara da İBAN yollanıyor. 

 

Sınırsız tüketim, ithalat ve sonra halka İBAN gönderme. AKP’nin ekonomi anlayışının özeti. Bir de mihenk taşı olarak sürekli dile getirilen “düşük faizler”. Neden? O da duygusal değil, kendi işlerine geldiği için. Çünkü ihaleler için alınan kredilerle ilerleyen inşaat sektörüne kolay kredi lazım. 

 

Değersel büyüme üretimle olur. Şu an ülkemizde büyüyen tek şey; tek adam rejimi etrafında sıralanmış bir avuç kapitalistin servetidir. Verilerle anlattıkları şey masaldır. Ekonomik büyüme rakamlarının emekçi halk için karşılığı yalnızca pahalılık, yalnızca işsizlik ve yalnızca yoksulluktur.