14 Haziran’daki Biden - Erdoğan görüşmesiyle başlayan Afganistan sürecinin ilk perdesi, TSK’nın havalimanından çekilmeye başlamasıyla sonlandı. Sürecin başında AKP yönetiminin ABD ile kalma koşulları ile ilgili yaptığı pazarlıkları, sonrasında da Taliban’ı ikna çalışmalarını izledik. Kendi çıkarları için yapıp söyleyebileceklerinin hiçbir sınırı olmayan Erdoğan’dan ‘Taliban’a yakınız’, ‘İnançla ilgili ters bir yan yok’ sözlerini duyduk. Ancak tüm bu uğraşlar şimdilik boşa düştü.
Türkiye’nin Afganistan’da bulunma sebebi hep ‘barışa katkı’, ‘Afgan halkıyla tarihsel ilişkiler’ vb. söylemlerle açıklanıyor. Ancak ABD’nin Ortadoğu’daki faaliyetleri ne kadar ‘demokrasi’ içinse, Türkiye’nin Afganistan’daki bulunuşu da o kadar ‘barış’ içindir. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin başlattığı saldırı dalgasına dahil olan Türkiye, NATO ile birlikte Afganistan’a gitti. Bu durum 2002 yılında bile Türkiye’nin Kore Savaşı’na dahil olmasına benzetilmişti. Güncel durumda ise planlanan, çekilen ABD ve NATO’nun vekil askeri gücü olarak Türkiye’nin Afganistan’da kalmasıydı. Bunun sonucunda da ABD iktidara destek verecekti. Ama önemleri bir balon gibi şişirilen ‘tarihsel dostluk’ veya ‘inanç benzerliği’ konuları, Taliban’ı ikna edemedi. Türkiye de zaten olduğu gibi, yani ülkede bulunan yabancı bir askeri güç olarak görüldü ve diğerleriyle birlikte ülkeyi terk etmesi istendi.
Askerlerin dönüşü, AKP’nin emperyalistlerle kurulan ilişkilerin ya da kendi çıkarları için dışarıda aradığı fırsatların sonu anlamına gelmeyecek. Biden’dan alınan ilk görev tamamlanamadı ancak emperyalizmin savaşı, çatışması çoktur. Erdoğan kendi iktidarının sürmesi için her şeyi göze alacağı bir konumda, bu da zaten tam ABD’nin isteyeceği şey. Afganistan’da veya değil; yeni görüşmeler, anlaşmalar, pazarlıklar yapılacaktır. Bizim konumumuz ise her zaman emperyalizmin taşeronluğuna ve dışarıda sürdürülen savaşlara karşı çıkmak olacaktır.