Sene başında kararname ile atanan kayyım Melih Bulu dün sabaha karşı yine beklenmedik şekilde görevden alındı. AKP neredeyse örneği görülmemiş şekilde; hem tüm gücüyle saldırdığı, bölmeye çalıştığı, önce bir sanat eserini kullanarak, sonra da LGBTİQ+’lar üzerinden marjinalleştirmeye çalıştığı bir direnişin karşısında geri adım attı. Boğaziçi’nde direnenler atanan kayyımı yalnızca kendi meseleleri olarak görmedi. İktidar da konuyu en üst düzeyde alarak bu bakışı keskinleştirdi. Aylardır yapılan protestolar sonucunda yüzlerce gözaltı, tutuklamalar ve birçok farklı üniversitede öğrencilere açılan soruşturmalar sürüyor.
Bu geri adımın 6 aydır öğrencilerin sürdürdüğü çadır nöbetinin, her gün akademisyenlerin kayyımlığa sırt dönmesinin ve kamuoyunun Boğaziçi direnişine olan desteğinin azalmamasının sonucu olduğu açık. Bulu’ya yönelik tepki bu süreçte siyasi kararlar alabilen, kendi içinde tartışmalar yapabilen ve organize olabilen bir kolektifi oluşturdu. İktidarın geri adımı, ortaya çıkan bu direnişin kesin bir kazanımıdır. AKP uzun bir süre bütün propaganda gücünü, kaba kuvvetini, heybesindeki tüm numaraları Bulu’nun konumu için kullandı. Dün geceki görevden alma, işte bunların hepsinin boşa düştüğünü gösterdi. Boğaziçi direnişinin meşruluğu hiçbir şekilde kırılamadı, en sonunda o kararnameleri imzalayan eller pes etmek zorunda kaldı. Bu geri adımın diğer yönü de AKP’nin kayyım siyasetinin tek bir üniversitedeki idare işleyişi bile halledemeyeceğini göstermesidir.
6 ay… AKP’nin seferber ettiği tüm güç, az ya da çok sürekli bir direniş karşısında bir kayyımı tutmaya bu kadar yetti. Direnişi sürdürenler bir sonraki adım için tüm üniversite bileşenlerinin katıldığı seçim talebini öne sürdüler bile. Rektörün seçimle belirlenmesi talebi, hem üniversitenin doğal olarak birbirinde farklı düşünen kesimlerini, hem de kamuoyunun desteğini alabilecek ve direnişin meşruluğunu tekrar kanıtlayabilecek bir talep. Yeni süreçte sivriltilmesi, uğrunda direnilmesi gereken mesele işte budur.