Erdoğan AKP Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Kılıçdaroğlu’nun Kanal İstanbul’un finansmanına yönelik açıklamalara cevap vermeye devam etti. İktidarın kaybedildiği bir senaryoyu anlatmaya ve Kanal borçlarını ödememe vaadi nedeniyle CHP’yi suçlamayı sürdürdü. Kılıçdaroğlu’nun gün içinde verdiği yanıt ise borçların ödenmemesine ek olarak finansman sağlayanlardan çevreye verilen zararlar nedeniyle tazminat talebini de eklemek oldu.
Erdoğan’ın beş günde ikinci kez bu meseleye değinmesi, üstüne bir de ‘Deutsche Bank’ı tehdit ediyorlar’ diyerek para bulmak için görüşülen yerlerden birini ağzından kaçırması, şu zamana kadar Kanal projesinin neden başlayamadığını da anlatıyor. AKP, Kanal İstanbul’a yatırım yapacak birini bulamıyor. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları da bu sorunu daha da derinleştiriyor. Erdoğan ise bu sorunu en sonunda dışarıdaki faiz lobisinin, işine geldiği zaman esip gürlemeyi çok sevdiği dış güçlerin ve en genel anlamda da sermayenin sözcülüğünü üstleniyor.
Erdoğan’ın bu borçların ödenmesi gerektiğini anlatırken yasaları ve anayasayı anması ise ayrı bir komedi. Kendilerine uymayan yasaları ve anayasayı, en temelinden hukuki herhangi bir düzenlemeyi bile kendilerine en büyük tehdit ve beka meselesinin önünde engel olarak görenler, kamu kaynaklarının sermayeye aktarımı konusu gelince mülkiyet hakları üzerinden hukuk kaidelerini hatırlıyor.
Kanal İstanbul’un zararlarını tekrar saymamıza gerek yok. Projeye karşı Kılıçdaroğlu’nun tutarlı duruşu da olumludur. Bize düşen ise ufkumuzu yalnızca Kanal İstanbul’a dahli olan şirketlerle sınırlı tutmamaktır. Sermayenin kendi karı dışında hiçbir sınır tanımayan gücünü alt edeceğiz.