Tozkoparan Mahallesi sakinleri kentsel dönüşüm kapsamında apar topar evlerinden çıkarılmak isteniyor. Ortada ne bir sözleşme, ne de bir taahhüt var. Yeni evlerin ne zaman teslim edileceği belli değil. Borçlanma koşulları belli değil. Evler yıkılacak, iş işten geçtikten sonra da zorla her koşul kabul ettirilecek. Mahalledeki binaların deprem riski var, bu nedenle kentsel dönüşüme temelden bir itiraz yok. Ancak yerinde ve adil bir dönüşüm isteniyor. Bunun karşılığında yapılan ise çevik kuvvet desteği ile elektrik,doğalgaz ve suların kesilmesi oluyor.
Tozkoparan’da yaşananların sebebi elbette depreme yönelik bir endişe değil. İstanbul’un, hatta Türkiye’nin tamamında gördüğümüz gibi, Tozkoparan’da asıl mesele kentsel dönüşümle yaratılacak rant alanları. Mahallenin görece korunmuş yeşil alanları var. İşçi ve memurların yaşadığı bir bölge. Kentsel dönüşüm ile planlanan yeşil alanları yok etmek, mahalleliyi kar getirecek şekilde yapılan konutlara yerleştirmek ve lüks konut, ticaret merkezi, dükkan gibi yapılarla da rant oluşturmak. Deprem riski ise tüm bunların bahanesi.
Ülkedeki bu rant düzeni artık herkesin gözü önünde işliyor. İster İkizdere’de bir taş ocağı, ister İstanbul’un ortasında bir kentsel dönüşüm projesi... Kimsenin bunları yatırım, hizmet vs. diye savunmaya mecali yok. Asıl mesele rant ve kar. Her şey ortada. Halk da kendi yaşam alanlarına yönelik bu saldırılara karşı bir araya gelip mücadele ediyor. Gelinen bu seviye çok önemli. İnsanların yaşam alanlarını savunmak için kolluk güçleriyle, dev şirketlerle, bakanlıklarla karşı karşıya gelmesi, bu karşılaşmaların deneyimlerini biriktirebilmesi yüksek bir aşama. Siyasi iktidar kendi krizlerine çözüm bulamadıkça da toplum bu yönde daha çok ilerleyecek.
İşçiler, kadınlar, gençler; yaşam alanlarını savunan köylüler, şehirliler… Gelinen aşama farklı kesimlerin mücadeleye kazanılması için büyük bir fırsattır. Gözümüz açık olmalı, bu fırsatları açık görüp değerlendirebilmeliyiz.