Polis Hep Kimin Kapısını Çalar?

Son günlerde Tozkoparan Mahallesi’nde kentsel dönüşüm nedeniyle evlerinde çıkarılmak istenen yurttaşların mücadeleleri gündeme geldi. Yurttaşlar sahibi oldukları evlerden ne zaman tamamlanacağı belli olmayan, dava süreçlerinin hala sürdüğü kentsel dönüşüm projesi nedeniyle çıkmak istemiyorlar, haklılar. İstanbul’un birçok bölgesindeki kentsel dönüşümün ne kadar büyük mağduriyetler yarattığı, asıl hedeflerinin hep arazi rantları yaratmak olduğu ortada.
 
Evlerini terketmek istemeyenleri yıldırmak için su, elektrik ve doğalgaz hizmetlerinin kesilmeye çalışılması ise baştan sona bir kanunsuzluk örneği. Uygulamaya direnenlere yönelik polis müdahalelerinin büyüklüğünü tüm kamuoyu izliyor. Açık alanda sis oluşturacak yoğunlukta biber gazı kullanılıyor. Evlerinden çıkmayanlara karşı tüm apartmana gaz sıkılıyor. İtilip kakılmayı ve gözaltıları saymaya gerek yok.
 
Tüm bunlar tek bir mahallede kendi evlerinden çıkmak istemeyenlere karşı yapılanlar. Elbette Tozkoparan’da yaşanan, polis müdahalelelerinin en serti değil, ülkenin gündeminde en önemlisi de değil. Ancak kolluk güçlerinin konumlarıyla ilgili iyi bir örnek.
 
Haftalardır devletin her kademesinin nasıl organize işlere bulaştığını görüyoruz. Yargının ve kolluğun bu konularda göstermelik bir adımı bile atmadığını da görüyoruz. Ancak en basit demokratik haklarını kullananlar bile hızlı ve sert polis müdahaleleri ile karşılaşıyor. Tozkoparan’da su ve elektrik kesilecek diye, hukuksuz bir kentsel dönüşüm projesi ilerleyecek diye kolluk teşkilatı seferber oluyor. Bir A4 kağıdına sığan metni toplu bir şekilde okumak isteyenler çevik kuvvetin kalkanlarıyla yüzleşiyor. Kayyımlara itiraz eden öğrencilerin bile evleri basılıyor. Ancak asıl büyük suçlular ifadeye bile çağrılmıyor.
 
Toplum ise bu çelişkili durumu görüyor, tüm baskıya rağmen itiraz etmeye ve kendi haklarını savunmaya devam ediyor.