Her doğal felakette gündeme gelen bir tartışma yaşananların kaçınılmaz doğa olayları olup olmadığıdır. Elbette durum böyle değil. En beklenmedik depremlerin sonuçları bile binaların nasıl yapıldığına, hangi tedbirlerin alındığına göre değişir. Doğal afetlerin kendileri doğal olaylardır ancak insanlara olan sonuçları kaçınılmaz ve değiştirilmez değildir.
Bu tartışmanın bir ileri adımında da insanların sorumlulukları kabul edilir ancak bu sorumluluk tüm topluma mal edilir. Böylece gerçek sorumlular gözden kaçırılır. Marmara’da yüksek düzeyde salya oluşumuyla herkesin gündemine giren felakette de bu yapılmaya başlandı. Örneğin Bakanlık düzeyinde felaketin kendisi kabul ediliyor, bunun nedenleri konusunda da doğru kabul edilebilecek tespitler yapılıyor. Ama sorunun asıl adı bir türlü konulamıyor. Bilim insanlarının çoğunun yaptığı analizler de aynı düzeyde kalıyor. Evet, meselemiz Marmara Denizi’ne boşaltılan atıklar… Bunun içinde İstanbul ve çevre illerin kanalizasyon sistemleri de var, Marmara’yı çevreleyen endüstrilerin asla denetlenmeyen kimyasal atıkları da var. Açıklananlara göre Marmara Denizi çevresinde denizi çöplük olarak görmeyen hiçbir atık sistemi de yok zaten.
Peki bu atık anlayışının söylenildiği gibi çalışmayacağı, Marmara Denizi’ndeki canlılığı yok edeceği ilk defa mı dile getiriliyor, hayır. 1989’dan beri bu meselenin böyle olacağı belli, buna rağmen buna karar verenler, bu sistemi işletenler ve en basit yasal düzenlemeleri bile buna göre yapanlar da belli. Marmara’daki salyanın sorumlusu karar mekanizmalarında hiç yer bulamayan, kendisine hiçbir konu sorulmayan, yönetmesine asla izin verilmeyen halk değil. Bunun tam aksine, en başta atıklarını dolu dizgin Marmara’ya boşaltan işletmeler, sonra da endüstrinin çıkarlarına göre her şeyi düzenleyenler, kolaya kaçıp hiçbir arıtma sürecini düzgün işletmeyenler sorumlu. Yani bir bütün içinde insanlar değil, bu düzen sorumlu.
Bu çarpıtma küresel ısınma için de çokça yapılıyor. İlk aşamada küresel ısınmanın insan kaynaklı olup olmadığı tartışılıyordu. Şimdi bu durum kabul edildi; bu sefer de sorumlu tüm güçleriyle ormanları yok eden, doymazcasına petrol tüketen ve bu işleyişin değiştirilmesine her yönden karşı çıkan şirketler mi diye tartışılıyor. Bireysel faaliyetlerin bu kocaman sistemsel felaketteki payı devede kulak, bunun üstü kapatılıyor.
Yoldaşlar, size asıl sorumlunun insanların tüketim alışkanlıkları olduğunu, bireysel tercihlerin düzelmesi ile bu sorunların çözülebileceğini, hatta suçlunun aslında hepimiz olduğunu söyleyen olursa inanmayın. Sorunun ve sorumlunun adı kapitalist düzendir. Yapılacak şey de bu düzeni yıkmak için mücadele etmektir.