Uyuşturucu yakalama haberlerini hatırlar mısınız? Narkotik şube logosu, 1 metrelik masa, üzerinde uyuşturucu poşetleri, 2 polis, 1 köpekten oluşan kısa bir video olur. Herkesin aklında bir soru “Devamı nerede acaba?” Gerçekten de yakalanan uyuşturucu o kadar mıdır, yakalanan kişiler uyuşturucu ticaretinin başındaki kişiler midir? Dün Habertürk’te Süleyman Soylu’nun uyuşturucu konusundaki ‘uzman’ görüşlerini dinlerken ister istemez insanın aklına bu görüntüler geliyor.
Uyuşturucu trafiği için bir yerden bir yere koca tırların ya da gemilerin kalkması gerekiyor. Haliyle nakliye gerektiren bazı ticaret kolları uyuşturucu trafiğine alet ediliyor. ‘Mal’ ne olursa olsun tonlarca malın bir ülkeden başka bir ülkeye gitmesi için de bu trafik, devletin türlü mekanizmalarının onayından geçiyor. Peki devlet bunun bir parçası olmadan büyük ticaretler yapılabilir mi? Denizlerden, karalardan habersiz mal geçebilir mi? Tonlarca pudra şekeri taşınsa bile bunun kaç tane prosedürü vardır, bir aklınıza getirin.
Türkiye jeopolitik konumu itibariyle önemli bir ülkedir. Bunu sadece lisedeki coğrafya dersinde söylendiği amaçla algılamayalım. Venezuela’dan peynir ithal ediliyor. Venezuela’nın süt ürünleriyle neredeyse alakası yok ama böyle bir ithalat yapılıyor. 5 ton kokainden bahsediliyor. Türkiye Avrupa ve Asya arasındaki konumu nedeniyle sıkça uyuşturucu trafiği için kullanılıyordur. Ayrıca Türkiye’de hukuk sistemi yarım yamalak işlediği için bu ticaret için elverişli hale geliyordur. Türkiye sadece geçiş için kullanılmıyor tabii ki aynı zamanda satılıyor.
Büyük tırlar, büyük trafikler, büyük devletler… Bunlar büyük paralara sahip olanlar. Peki uyuşturucunun kol gezdiği küçük mahalleler bu trafiğin neresinde? Bu trafiğin sonu emekçi mahallelerinde bitiyor. Ara ara operasyonlar yapılan ama asla bitmeyen bir ticaret var emekçi mahallelerinde. Hem tüketicisi bulunuyor hem de emekçi halkın çocuklarıyozlaştırılıyor. Bu yolla yönelinen tek faaliyetin çetecilik olması da devletin işine geliyor. Devlet emekçilerin gerçek sorunlarını fark etmesini aklını, fikrini, birliğini buna yönlendirmesini neden istesin ki?
O küçük mahallelerden birisi, herkesin diline pelesenk olan Hacıhüsrev’deki bir uyuşturucu baskını herkesin hafızasındadır. Baskın anında kıyafet değiştirip, eline kitap alıp “Okuyom ben ya” diyen bir genç vardı. ‘Okuyan’ gençler uyuşturucu işine girmezdi çünkü. Ama görüyoruz ki nice bakanlar, bürokratlar bu işlere giriyormuş. Zaten bu işler üç-beş kişinin suç işlemeye karar vermesi ile olacak işler değildir. Sermayesi gerekir, kollukla ilişkiler gerekir, belli oranda yargı süreçlerine karşı korunma gerekir. Bunların hepsini de ‘okumuşlar’ sağlar.
Yine aynı baskında aşırı korunaklı evin kapısını saatler sonra açıp “Sen yetkili bir abiye benziyosun” diye karşısındaki polise derdini anlatmaya çalışıyordu bir adam. Ama asıl yetkililer makam koltuklarında, lüks villalarda veya yabancı ülkelerde tatillerde.