Ağaçlar Betona, Betonlar Paraya...

Erdoğan Kuzey Marmara Otoyolu açılışında büyük bir gururla yolun ekonomiye kaç milyon lira katkısı olacağını anlattı. Tabii projeyi doğaya zarar vermeden tamamladıklarının altını çizmeden de edemedi.
 
Bu otoyol için Kuzey Ormanları’nı yok ediyorlar. İkizdere’de, Denizli’de taş ocağı için ağaçları, tarlaları yok ediyorlar. Salda Gölü’nde adına Millet Bahçesi denen yine bir beton projesi hayata geçiriliyor.
 
İnsanlığın nefesini kesmek uğruna yeşilin, mavinin üstüne beton atıp oradan kazanacakları paraları anlatıyorlar. Üstelik nefes alma ihtiyacı zengin fakir fark etmiyor. Herkesin temiz havaya ihtiyacı var. Ama kapitalistler kendi soludukları havayı bile yok etmeye hazır.
 
Doğaya zarar vermeden über çevreci politikalarla yaptıkları beton projeleri anlatıyorlar. Örneğin söktükleri ağaçların yerine daha fazlasını dikeceklermiş. Oyuncağı kırılan çocuk ağlamasın diye annesi “ben sana daha güzelini alacağım” der ya. Genelde de bu çocuğu kandırarak o an ağlamasın diye söylenir. Ama ağaçlar oyuncak değil, doğası için direnenler de oyuncak isteyen çocuk değil. 
 
Salda Gölü için çivi çakmayacağız deyip dozerle giriyorlar. Planları yüzlerinden okunuyor. Her şey olup bittikten sonra her yere kum döküp ‘Bakın işte aynısı’ diyecekler. Çünkü doğal bir ekosistemin önemini görmek istemiyorlar. Tek görmek istedikleri artan karları. Onlara göre bir şeyin plastiği ile kendisi arasında bir fark yok. Ama o göller, o ormanlar, o nehirler yalnızca dekor değiller. Yüzlerce yılın, binlerce canlı cansız etkinin sonuçları. AKP’lilerin ‘Hallederiz’ anlayışı neye derman oluyor da bu ekosistemleri geri getirebilecek? 
 
Adrese teslim ihalelerle yandaş şirketler ihaleleri alır. Ormanları, gölleri, balıkları yok etmek için de fermanlar verilir. Şirketler projeye “hukuka” uygun başlasın diye mahkemeler “ÇED gerekli değildir” kararı verir. Ne gerek var ki çevresel etki değerlendirmesine? Bunlar hep ‘kalkınmanın’ önündeki engeller ya işte. Arkasından dolanılsın, üstünden atlansın, çiğnensin diye varlar.
 
Rant elde etmek için topluma yararlı olan her şeyi hiçe sayma politikası böyle planlanıyor, programlanıyor. Dev şirketler, siyasi iktidarlar varını yoğunu ortaya koyuyor. 
 
Dev sermayeler kendi karı için hiçbir şey tanımıyor. Dağ, göl, orman, tarla, deniz hepsini yiyip bitiriyor. Esas çelişki burada, toprağın, suyun mülkiyetini kendi eline alan bir avuç sermayedar ile aynı doğada yaşayan milyonlar arasında. Yere çöp atmayarak, ‘çevreye duyarlı’ tüketim ürünleri tercih ederek, yani bireysel bir duyarlılıkla doğayı kurtarabilmek maalesef mümkün değil. Bu gidişatı durdurmak için o iş makinelerinin, dev şirketlerin önünde durmaktan başka çare yok. Duranları, direnenleri de her gün görüyoruz. Çelişki budur, mücadele de budur.