Sömürüsüz, Kardeş Yarınların Yolu Gerçeklerin Kabulünden Geçer

1938’de yaşanan bir katliamı bugün bir kez daha hatırlatıyoruz. Hem ismi hem sonuçları hala resmi tarih ve devlet kaynakları tarafından kabul edilmek istenmiyor. 1938 yılında bugün Tunceli denilen ancak o yörede yaşayan halkın Dersim olarak andığı bölgede onlarca insanımızı kaybettiğimiz bir katliam yaşandı.
 
Aleviler farklı inançlara sahip oldukları için, Kürtler de farklı bir ulusal kimlik olduğu için ülkenin kurucu felsefesiyle her zaman çatışmalı oldu. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kurucu siyasal aktörleri tarafından Türk ve Sünni kimliklerine dayalı bir ulus devlet olarak şekillendirilmek isteniyordu. Dersim’de yaşayan Alevi-Kürt yurttaşlar yeni kurulan devletin otoritesi önünde bir engel olarak görülüyordu.
 
1938 yılında devlet güçleriyle Dersim halkı arasında her ne konuda anlaşmazlık olursa olsun bunun bir kez daha bu topraklarda soykırıma varan kanlı bir devlet katliamıyla sonuçlandığı açık gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Dönemin siyasi aktörlerine olan sevginiz, devleti halk karşısında her zaman haklı gören yanlış bakış açınız bu gerçeğin üzerini örtemez. Sosyalistler baskı gören inançlara ve uluslara karşı yapılan her haksızlığın karşısında olmak zorundadır. Biz emekçi halkın sömürüsüz, eşit ve özgür yaşadığı bir dünyayı kurmayı hedefliyoruz. Bu hedefe varmak geçmişte yaşanılan büyük acılarla yüzleşmekten, kabul etmekten ve özür dilemekten geçiyor. Gelecekte bu katliamlarla tekrar karşılaşılmayacağının ön koşulu bu yüzleşmelerdir. O yüzden katliamların faillerini çeşitli gerekçelerle haklı çıkarmak bir kez daha katliama uğrayan halkları rencide edecektir. Katliamların gerekçesi olmaz.
 
Bu ülke kuruluşundan bu yana birçok halk düşmanı uygulamaya maruz kaldı. Sütten çıkmış ak kaşık bir kuruluş ve devlet geleneğinin olmadığını bilmemiz gerekir. Zaten bizler var olan devlet aygıtına ve onun yerleşik siyasal fikirlerine, tarihine, kültürüne dört elle sarılacak konumda olmamalıyız. Biz yeni bir ülke ve yeni bir kolektif yönetimin peşindeyiz. Kendimizi resmi tarihe ve onun ideolojik ön kabullerine uzak hissetmeliyiz.
 
O yörenin adı Dersim’se Dersim’dir. Orada binlerce insan katledildiyse katledilmiştir. Bu gerçekleri söylemekten gocunarak devrimci siyaset yapılamaz. Tam tersi sömürüsüz, eşit, özgür bir dünyanın yolunda da yürünemez. Bu tarz devletin resmi görüşlerini sarsan tarihsel gerçekleri çarpıtmaya çalışanlar ya düpedüz milliyetçilerdir ya da onların solcu kılığındaki kuyrukçularıdır. Daha bu kadarcık gerçeği kabul edemeyen her kimse kurulu düzenin binbir türlü gerçeğini kabul edip onu nasıl değiştirebilecek ki?