2014’te 301 madencinin tek bir günde hayatını kaybettiği Soma, işçi sınıfı tarihinin en büyük katliamlarından biri. 2014’ten bu yana adalet Soma’ya hiç uğramadı. 301 işçinin ölümüne sebep olmak ne demekti? Alınabilecek önlemler varken almamak ne demekti? İşte bunun en acı örneklerinden biri Soma.
Soma katliamı yargılamaları başından sonuna bir oyuncağa döndü. Soma maden patronu 301 işçinin ölümüne göz göre göre imza atmıştı ama 5 yıl yatıp çıktı. Denetlemeyenler, madencilerin fıtratında ölüm var diyenler elbette yargılanmadı. Bu yargılamada da zaten çok sınırlı sayıda sanığın paçasını kurtarmak için iktidar seferber oldu. Soma bize kapitalizmin ilk yükseliş yıllarındaki sınırsız ölüm politikasının, bu yüzyılda yeniden gözümüze sokulmasının örneği oldu.
O dönem Erdoğan “Kaza olmaz diye bir şey yok, madenlerde kazalar olur” demişti. Soma’da olan bir kaza değildi. Soma patronu üç kuruş önlemden kaçmayı bile kar diye saydığı için, göz göre göre o kararlara imza atmıştı. Yargıtay bir defasında bunu mahkeme kayıtlarına da geçti. “Bu düzeyde sorunu çözmemek, ölümleri göze almaktır ve Soma’da bu ölümler göze alınmış” demişti. Ölümleri göze almak ne demek? İşçilerin ölümünü göze alma yetkisi maden patronunda, düşünün. Denetleyen yok, durduran yok. İşte işçilerin başına açılan felaket, 301 işçi aynı anda ölmediğinde de böyle bir şeydir. O yargıtay üyelerini sessizce görevden aldılar. Maden patronuna ise yeniden maden ocağı açma yetkisini verdiler. Patronların yetkisini düşünün yoldaşlar. Onları kimse seçmiyor. Herhangi bir iktidar partisi dahi yaptıklarından sorumlu ama onlar değil. İktidarlar da bu yüzden onların sözcüsü.
Bugünlerde, her gün bir Soma faciası olmuşcasına ölüm rakamları alıyoruz. Tesadüf mü? İşte Soma’ya kader diyenler, bugün Covid nedeniyle ölenlere de kader diyor. Hiç sorumluları yokmuş gibi. Sanki bugünün üretim ilişkilerini belirleyen, kar için insan canını dahi hiçe sayan kapitalizm dünyaya egemen değilmiş gibi. Bu kararları doğuran sosyo-ekonomik bir sistem yokmuş gibi…Ama şimdi herkes bu düzenin iyileşmeyeceğini görüyor. Gören herkes de gereğini yapmakla mükellef artık… Ya bu düzeninin kökünü hedef alıp bazına asılacağız, ya da bu kapitalist düzen dünyayı başımıza yıkacak.
Şimdi Soma’ya mahkeme kararı ile “taksir” etiketi yapıştırmak istiyorlar. Yani “istemeden” “kaza ile” olmuş gibi. Öyle midir? Gerçekten öyle olabilir mi? Olmasın diye işçi sınıfının örgütlü gücüne ihtiyacımız var. Canımıza el uzatanların o yetkisine son vermekten başka şansımız yok. O kararları verenler, yalnız canımıza mı kastediyor? Geleceğimize, dünyanın kendisine kastediyor. Yok ediyorlar dünyayı. İnsanların canı pahasına o üç kuruş önlemden kaçtıkları gibi, doğanın yok edilmesi pahasına bu kar düzenini sürdürmenin savaşındalar. Bu bir savaş elbette. İşçi sınıfı ve işçi sınıfının ürettiğine el koyanların arasında uzlaşmaz bir savaş bu. İşçi sınıfının örgütlü gücünden başka bu gidişatı değiştirecek hiç bir çözüm de yok. Tek çözüm bu yönde yürümek...