Ukrayna’daki savaşın Türkiye’ye ekonomik etkilerinin gün gün görüldüğü bir dönemdeyiz. Ancak savaşın etkileri, ülkedeki ekonominin savaştan çok önce de içinden çıkılmaz bir çukura düştüğü gerçeğini unutturmamalı. Güncel olarak görülen temin sorunları, zamlar ve yüzde ellinin üzerindeki enflasyon, yıllardır ithalata ve dövize bağlı olarak işletilen koca bir ekonominin geldiği son nokta.
ABD’nin ekonomik yaptırımların son ayağı olarak Rusya’dan doğalgaz ve petrol alımını durduracağını açıklaması, dünyada enerji ürünlerinin fiyatlarını bir kat daha yükseltti. İthal edilmek zorunda olan ve dünyada fiyatı artan her ürün ülkemize bir de yüksek döviz kuru çarpanı ile geliyor. Ancak fahiş fiyatlı yakıt sadece arabası olanlara çıkan bir maliyet kalemi değil. Daha öncekilerde olduğu gibi bu dönemdeki yakıt zamları da birkaç ay içinde bir yerden bir yere taşınması gereken tüm ürünlerin fiyatını arttıracak. Hatta bu etkinin sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yaşanması bekleniyor çünkü Ukrayna’daki savaş halinin daha ne kadar süreceği, hafiflese bile sonuçlarının ne olacağı belli değil.
Evet, Türkiye gerekli doğal kaynaklara sahip değil, doğalgaz ve petrol çıkmıyor. Ancak Türkiye’deki ekonomik sorun sadece bununla sınırlı değil. Son haftanın kampanya ürünü de ayçiçek yağı oldu. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş, tek bir bölgeden gelen gemileri durdurunca ayçiçek yağı fiyatları zıpladı. Evet, ülkede ne kadar istersek isteyelim petrol çıkmıyor ama ayçiçeği büyütülebileceğine ve yağının çıkarılabileceğine eminiz. Peki bu yağ niye ithal ediliyor? Çünkü zamanında çiftçilere destek verilip tarımsal üretime kamu yatırımı yapılmamış. Aksine kamu yatırımlarını küçültmeye çalışan burjuva hükümetlerine akıllı liberaller tarafından önerilen ‘İthal etmek daha ucuz’ lafına inanılmış da ondan. Ayçiçek yağı bile bulunamaması da bu sürecin sonucu işte.
Bu ekonomik düzenin son sonucu da geçen haftadan. Zeytinlikleri maden faaliyetlerine açan yasa… Zeytinliklerin üzerine bu madenleri yapacak olanlar da olağan şüpheliler, beşli çete... Ülkede havalimanından hastaneye, enerji santralinden madene nerede kamu kaynaklarını yağmalayabilecek sektör varsa ihalesine girenler; nerede kupon arazilere, yeşil alanlara beton ekonomisinin içi boş abidelerini dikenler…
Mart ayıyla birlikte AKP’nin düşük faiz, yüksek kur politikasının çok iddialı üç ayı bitti. Düşük faiz, yüksek kurun ithalatı düşüremedi, hatta maliyetini arttırdı. Hiçbir patron ülke içinde üretimi arttırmaya yönelmedi. Elbette enflasyon da düşmedi. Yani on yıllardır izlenen ekonomi politikalarının, özelleştirmelerin, plansızlığın yarattığı sonuçlar bir gecede değiştirilemedi. Buna ancak Nebati şaşırır. Patronların çıkarının izinden şaşmayan, serbest piyasaya tapınan ekonomi politikalarının vardığı sonucu yaşıyoruz.