2019 seçimlerinde CHP’nin kazandığı İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri, siyasi iktidarın gözünde hala yeri doldurulamayan ve etkisi silinememiş yenilgiler olarak görülüyor. İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimindeki olası adaylıkları ve şimdiden yapılan anketlerin oranları AKP’yi korkutuyor. Bu nedenle iki büyükşehir belediyesi her an hedef alınabilir durumda.
Son olarak Erdoğan’ın ‘Utanmadan mektup gönderiyor’ sözleri ve İBB’de yüzlerce ‘teröristin’ çalıştırıldığı iddiası ile İçişleri Bakanlığı özel bir teftiş başlattığını açıkladı. İmamoğlu kendilerine hiçbir bilginin verilmediğini, her işe alınanın Adalet Bakanlığı’ndan gerekli raporları aldığını ve çalışanların arkasında olduğunu açıkladı.
Siyasi iktidar böyle taktikleri muhalif tüm kesimler için fırsat buldukça kullanıyor. ‘İltisak’ diye hukukla hiçbir ilgisi olmayan bir suçlama türü kullanılıyor. Hukukla ilgisi olmayan şikayetler, gizli tanıklar ve iktidarın kendi iddiaları ile suç oluşmuş gibi öne sürülüyor. Bir çok demokratik kuruma üye olan insanın, apaçık şekilde anayasada yazan örgütlenme hakkı, fiilen çeşitli iktidar sözcüleri iddiaları ile "suç" ilan ediliyor. İnsanlar bu kavrama göre gözaltına alınıyor. . Reşit gençlerin aileleri aranarak ‘şu kuruma üye olmuş’ denilerek ihbar ediliyor. İnsanlar işlerinden ediliyor. İçişleri Bakanlığı’nın kolluk gücünün yasadışı fişlemelerine göre yaptığı sosyal medya paylaşımları onların suç demesi için yeterli. Böyle süreçlerin bir örneği KHK’larla işlerinden olan akademisyenler. Hiçbir mahkeme kararı, hatta haklarında soruşturma bile olmayan birçok kişi yandaşların yazdığı basit raporlarla KHK’lı oldu. Yine bu senenin başında Boğaziçi eylemlerine katılan birçok öğrenci benzer iddialara maruz kaldı. Mahkemelerden dahi hiçbir sonuç çıkmayan bu süreçler, "İçişleri bakanlığı suçu belirledi" şeklinde ilan edilip geçiyor. Benzer bir süreç şimdi de İBB için başlatıldı. Onlara göre bu ‘suçlar’ hiçbir hukuki norma göre değil ‘iddiaya’ göre oluşuyor. Mahkeme yok, savunma yok, karar yok, iktidar suçlu dedi…
Siyasi iktidarın bu tür suçlamalarının içinin ne kadar boş olduğu konu CHP’ye gelince çok açık. Ancak şu an İBB’nin, yani CHP’nin başına gelen bu durum devrimcilere karşı rutin bir uygulama. Kolluk ve bağlı oldukları İçişleri Bakanlığı hiçbir hukuki kaideye bağlı olmadan bu faaliyetleri açık şekilde yürütüyor. Gördüğümüz güncel durum, iktidarın bu tür suçlamalarına verilen en küçük primin bile zamanı gelince ana muhalefeti de tehdit etmeye başlamasıdır.
Bu mesele nereye kadar götürülür, sonunda İmamoğlu yerine atanacak bir kayyıma kadar gider mi göreceğiz. İktidarın, kaybettiği her alanda her türlü saldırı ile iktidarını ayakta yutma çabası açık. Fakat tüm bu denemelerin kendileri açısından da bedeli büyük. Bundan önce İstanbul seçimlerini tanımamanın karşılığını kat be kat oy farkı ile aldı. Kürt illerinde kayyımları atamasının karşılığını meşruluğunu yitirerek aldı. Ayrıca Boğaziçi'nde yükselen itirazlar da tüm bu politikalarının birikimi olmuştu. Haliyle ekonomik gücünü, ikna edecek argümanlarını tümden yitirmiş bir iktidar için her tercihin bedeli büyük. Bugüne kadar iktidarın karşısında mücadele edenler meşruluklarını sistematik mücadelelerinden alıyor. Tüm bu saldırıları boşa düşürmek mümkün.