AKP'nin Çevresi Nasıl Yorumlanmalı?

Hem HDP’ye açılan kapatma davasını hem de Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından gelişmeleri birlikte tartışıyoruz. HDP’ye yapılan bu saldırılar elbette kimse için sürpriz olmadı.

 
Bu gelişmelerin nedenleri üzerine tartışırken bazen bir laf ortaya atılıyor. “Ne yani AKP iyi, çevresi mi kötü diyorsun?”. Bunu dedikleri zaman da tam AKP karşıtı olup olunamadığına dair bir ölçüyü kabul etmiş oluyoruz. AKP ve çevresi ile ilgili tartışmalarda böyle “uyanıklık” iddialarımızın olmasına gerek yok. Bu ‘AKP mi iyi, çevresi mi kötü’ gibi siyasal bakışımızı körelten kabalaştırmalardan uzak durmalıyız. Bu tarz kabalaştırmalara pek meraklı arkadaşların mesela konu Kemalizm, Cumhuriyet, Yurtseverlik, Kürt sorunu gibi meselelere geldiğinde kimsenin iyiliğini veya çevresini konuşmaya gerek duymadıklarını hemen fark edebilirsiniz.
 
Yorum yapmak zordur. Öyle kolayca halledilebilir değildir. Her ne kadar Karl Marks “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa asıl olan dünyayı değiştirmektir” dese de o iş sanıldığı kadar kolay değildir. Uzun yıllardır yapılan yanlış yorumların yarattığı yanlış sonuçlarla boğuşuyoruz. O yüzden yorumlama ve analize daha fazla özen göstermeliyiz. Marksizm Leninizm sadece bir pratikten ibaret değildir. Önceden yazılmış bugünlerde ise düşünülmesine gerek olmayan kitap sözleri değildir. O halde ısrarla ve dikkatle yorumlamalıyız.
 
Bu kapatma ve dokunulmazlık meselesinin arkasındaki sebepler neler? AKP-MHP zaten kötü oldukları için bu ve benzeri şeyleri yapar deyip geçemeyiz. Baştan söyleyelim ve kurtulalım. AKP’de, MHP’de, çevresi de oldukça kötüdür. Peki bu AKP’siyle, MHP’siyle, Soylu’suyla, Berat’ıyla, bir dizi cemaatiyle koca koalisyon her konuda tam bir anlaşma içerisinde midir? Böyle şeyler basit detaylarda boğulmak mıdır? Bu işler olup biterken emperyalist bloklardan, muhalefetten, sınıf mücadelesinden tam bağımsız bir AKP’yi konuşabiliyor muyuz?
 
Bu gerilimleri anlamak, bu çatlakları okuyabilmek devrimci siyasetin ta kendisidir. Kime iyi, kime kötü diyip diyemeyeceğimizi bu tartışmalar belirler. Zaten iyi veya kötü diye bir ölçümüz yok. Tek ölçümüz sınıflar mücadelesinde emekçi halkın ve ezilenlerin çıkarlarına olan veya olmayan gelişmelerdir. Devrimciler açısından düzenin bileşenleri ve eğilimleri önemlidir. Tabi devrimci iddialara sahipseniz, sürekli bu gelişmeleri takip etmek zorunda kaldığınızı hemen anlarsınız. Öyle iddialarınız yoksa da cumhuriyetçi seçmenin oturduğu muhitlerde açtığınız kültürevlerinde, şarkılar söyleyip sergiler düzenleyerek, iyi mi iyi yaşayıp gidersiniz. Sizden iyisi de olmaz o zaman.
 
Bu yazının konusu gelişmeleri yorumlamak değil yoldaşlar. Gelişmeleri yorumlarken hangi yöntemlerin kullanılabileceğini tartışmak. Başta söylediğimiz gibi dikkate ihtiyacımız var. Henüz siyasi iktidarın attığı bu iki adımın sebepleri netlik kazanmadı. Önümüzdeki günlerde o da netlik kazanır, daha doğru yorumlama fırsatımız olur.