Düzen Hangi Fikirlerin Üzerinde Duruyor?

Kapitalizmin kendi devamını sağlamak için nasıl örgütlendiğine, yani insanları nasıl ikna ettiğine dünkü yazımızda değindik. Peki bu süreçlerin temelinde hangi argümanlar yatar, bir de bunlara bakalım. Bunları açığa çıkarmak çok önemlidir, çünkü her türlü örgütlenmenin temelinde önce politik fikirler yatar.

Kapitalizmin insanları kendine karşı tepkisizleştirmek için kullandığı temel argümanlardan biri bu düzenin ‘doğal oluşudur’. ‘Doğallık’ burada bir tür değişmezliği, hatta kutsallığı ifade eder. İnsanların ezilmeleri, sömürülmeleri ve genel olarak kapitalist sistemin sonucunda çektikleri tüm acılar kaçınılmaz gerçekler olarak anlatılır. Kapitalizm, bu argümanı kendinden önceki feodalizmden alır. Tanrının yarattığı ve değiştirilemez sistem artık kapitalizm olmuştur. Bu argümana insanların ‘doğal hallerinde’ bencil, şiddete düşkün ve bireysel çıkarının peşinde canlılar olduğu söylemi de eşlik eder.

Bu argümana karşı anlatacağımız gerçek şudur, tarihin diyalektik ilerleyişi içerisinde gelinen aşama olarak kapitalizm ‘doğaldır’ ancak kesinlikle değiştirilemez değildir. İnsanlık tarihi birçok aşamadan geçmiş ve ilerleyişine devam etmektedir. İnsanlığın önceden belirlenmiş, sabit ve değiştirilemez bir ekonomik düzeni yoktur. Öyle olsaydı kölelik düzeni de devam edebilirdi. İnsanların canlı varlıklar olarak genlerine işlenmiş bir bencilliği, çıkarcılığı ve şiddet düşkünlüğü hiçbir bilimsel araştırmada gösterilememiştir. Bu yönleri ortaya çıkaran ve besleyen şey, bir sosyo- ekonomik düzendir, o da kapitalizmin kendisidir. Yani kapitalizm insanlık tarihinin sonu değildir, bu düzenin yaratmak için canla başla çabaladığı bencil insan tipinin ‘doğal’ hiçbir yanı yoktur. Kapitalizm gökten sarkıtılmamıştır, değiştirilebilir ve hatta yıkılabilir.

Bir sonraki argüman ilkinden daha zayıftır ancak yine de bu da yaygındır. Burada da kapitalizmin olası sistemler içinde en iyisi olduğu, diğerlerinin zaten fikri olarak başarısızlığa mahkum olduğu söylenir. Elbette dünyanın güncel durumuna dürüst bir şekilde bakan hiç kimse bu argümana ikna olamaz. Bir avuç insan elinde, tüm insanlığının ürettiği değerin birikmesi mantık olarak 'olumlu' bulunamaz. Şu günün koşullarında bunun değişimin ütopik görünmesi değiştirmeyi zor görenler için bir sorundur. Ama bu düzenin 'mantıklı' olması ile açıklanamaz. İnsanların yaşadığı tüm sömürü ve ezilmeyi bir kenara koysak bile; kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı krizler artık milyonlarca yıldır bozulmadan süren doğal süreçleri, ekolojik sistemleri, dünyada yaşam olasılığını bile tehdit eder duruma gelmiştir. Böyle bir sürecin olası sistemler arasında en iyisi olduğunu düşünmek, ancak insanlığın fikirsel olarak geldiği noktaya bir hakaret sayılabilir. Kapitalizm olasılıkların en iyisi falan değildir, tam aksine tüm dünyayı tehdit eden ve derhal ortadan kaldırılması gereken bir gerçektir.

Güncel olarak kapitalizmin kendi üstünlüğünü anlatma devri kapanmış gibi görünüyor. Sermayenin en önemli temsilcileri bile yer yer çıkıp ‘Bu iş böyle gitmez’ minvalinde açıklamalar yapıyor. Dünyanın her yerinde mevcut düzene karşı tepkiler, arayışlar ortaya çıkıyor. Ancak bunların karşısında kapitalistlerin elinde bir argüman daha var. O da şu: ‘Kapitalizm ne kadar kötü olursa olsun, insanların ellerinde bunu değiştirecek bir güç yoktur ve olamaz. İnsanlığın umudu ancak burjuvazinin kendi içindeki düzeni azıcık daha iyileştirme çabasında olabilir. Kökten bir değişiklik ne kadar istense de gerçekleştirilemez’. Bu argümanın ilk ikisinden farkı kapitalizmin getirdiği felaketleri kabul etmesi ancak kökten bir çözüm olasılığını reddetmesidir. Bu argüman geniş kitleler arasında yaygındır ve insanların politik bir mücadeleden uzak durmasıyla sonuçlanır. İnsanlar kapitalizmin tüm krizlerini, felaketleri görürler, sebebini yerleşik düzen olarak düşünürler ancak hareketsiz kalırlar.

Bunun karşısında yorulmak bilmeden anlatacağımız şudur: İnsanların kolektif eylemleri kapitalizmi yıkabilir çünkü bu dünyayı yaratanlar zaten çoğunluktaki emekçilerdir. Bu düzen ancak sade insanların her gün işe gitmeleriyle; yani başlarını eğip sömürü altındaki normal hayatlarına devam etmeleriyle sürmektedir. Bu düzenin temelleri kitleleri ikna edebilmesine bağlıdır. İnsanlar gidişata dur dediğinde, bunun karşısında durabilecek bir güç yoktur. Kapitalizme karşı son yüzyılda zaten birçok zafer kazanılmıştır, bu cepheler tekrar ele geçirilebilir. Kitlelerin kolektif siyaseti nihai zaferlere de yürüyebilir. Bu ihtimalin küçüklüğü veya büyüklüğü, kapitalist bir düzenin felaketleri karşısında önemsizdir. Bu ihtimalin peşinden gidilmelidir


Serinin ilk yazısı için:

https://yoldas.biz/devrimci-siyaset/757/duzen-insanlari-nasil-orgutler