Türkiye’de büyük ve orta büyüklükteki şehirler arasındaki farkların, ekonomik, sosyal ve siyasal birçok alanda sonuçları vardır. Ekonomik olarak sanayi endüstrisinin Marmara’da yoğunlaşması nasıl o bölgedeki işçilerin mücadelelerine başka potansiyeller sağlıyorsa, küçük ve büyük şehirler arasındaki farklar da devrimci bir mücadelenin imkan ve sınırlarını değiştirir. Ülke çapında bütünsel bir mücadeleyi amaçlayanlar bu farklı olanakların hepsi değerlendirilmeli ve devrimci mücadele için seferber edilmelidir.
Ülkemizde başta İstanbul olmak üzere sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen birkaç büyük şehir var. Bu şehirlerdeki ekonomik gelişme düzeyi; birbirinden farklı ekonomik, sosyal ve kültürel kesimlerin modern bir kent ortamında buluşabileceği düzeydedir. Bu nedenle modern ilişki biçimleri daha hızlı gelişir. Bu ilişkiler içinde olduğu için insanlar değişime daha açıktır. Sanayinin gelişmediği, nüfusun az olduğu, başka şehirden ya da ülkeden göç almayan, turizmin gelişmediği şehirler ise daha kapalı kalır. Sosyal, kültürel imkanları da bu nedenle daha azdır.
Büyük şehirlerde daha çok imkanın olduğu doğru ama gün geçtikçe şehirler arasındaki fark da kapanıyor. Gelişen iletişim kanallarıyla, sosyal medya ile herkes dünyadan haberleri de anında alıyor. Haliyle farklı fikirler, farklı yaşam biçimleri de herkes tarafından görülüyor. Yalnızca bu da değil. Şehirlere üniversiteler açılıyor. Bu üniversitelere farklı farklı şehirlerden gençler yaşamak için geliyor. Bu gelişmeler de olanakları artırıyor ve daha fazla imkan sağlıyor. Geleneksel yapılar bu gelişmelerle birlikte kırılmaya başlıyor.
Bu şekilde şehirlere baktığımızda daha az gelişmiş şehirlerde mücadele etmek daha zorlu ve daha yavaş olabilir. Ancak imkansız gibi görülmemelidir. Yaprak kımıldamaz sanılan pek çok şehirde Kadın Meclisleri örgütleniyor. Kadın Meclisleri ezelden beri böylesi bir ktleselliğe sahip değildi. Toplumun tamamına hitap edebilecek, ikna edebilecek bir politik hat ile sabırla örgütlendi. Kadın kurtuluş mücadelesinin bir şehirde yükselmesi başka mücadele alanlarını da açabilir ve insanlara mücadele deneyimi kazandırabilir. Aynı şekilde Yurttaş Meclisi de bu yönde ilerleyen bir toplumsal mücadele örgütü olacaktır..
Meclislerle mücadele eden yoldaşlarımız da toplumun büyük kesimlerine seslenebilmeyi daha çok önüne koyacaktır. Bu olmazsa olmaz gibi görülse de solcular açısından unutulmuş bir gerçektir. Sade yurttaşların mücadeleye katılması için kaygı duymak ve bunun üzerine kafa yormak çok önemlidir. Bu nedenle de meclislerle mücadele etmek bu gerçeği her defasında hatırlattığı için fikrlerin gelişmesini, imkanların açılmasını da sağlar.
Olmaz denilen yerlerde, tüm zorluklara ve imkansızlıklara rağmen partili olan yoldaşlarımız varsa mutlaka başka insanlar da vardır, olacaktır. Değişmez denilen her şey değişir, toplum değişir, insanların sabit fikirleri değişir. Bu maddi gerçeklik hepimizin pusulasıdır. Bir mücadele arayışında olup da kendi şehrinde hiçbir imkan olmadığını düşünen pek çok insan olabilir. O şehirde partimizin var olduğunu gösterebilmek bile çok önemli örnektir.
Örgütlenmek mecburidir, ancak hızlı olmak zorunda değildir. Kalıcı, sürekli bir örgütlenme ilerleyen zamanlarda örgütlenmenin hızını da illa ki artıracaktır. Bu örgütlenme ülkenin politik durumundan, konjoktürün getirdiği ya da götürdüğü olanaklardan bağımsız asla değildir. Bu nedenle politik perspektif olmadan, örgütlenme olmaz. Yoldaşlarımızın eğitimlerimize, toplantılarımıza istikrarlı şekilde katılması, yayınlarımızı düzenli takip etmesi de bu nedenle önemlidir.
Sürekli düşünelim, sabırla deneyelim, ve tüm insanlığın iyiliği için sağlam adımlarla ilerleyelim yoldaşlar. Kazanacağımız koca dünya için, her birimizin her adımına çok ihtiyaç olacak.