Boğaziçi'nde Seçimler ve Hatırlattıkları

Boğaziçi’nde Bulu’nun görevden alınmasıyla başlayan seçim tartışmaları, akademisyenlerin genel eğilimi ve hocaların yanlış tutumlarına karşı çıktığını ilan edenlerin argümanları, ülkedeki muhalefetin liberal, sol ayrılmadan büyük kesimlerinin içinden bir türlü çıkamadıkları bir sorunu tekrar gün yüzüne çıkardı: Bu seçimleri ne yapmalı?

Boğaziçi’nde hem kendi ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen hocalar seçim gündemine mesafeli yaklaşıyor. Ayrıca hocaların bu eğilimiyle en sert şekilde yüzleşmek gerektiğini söyleyenler de öğrencilerin ve mezunların organize ettiği seçimlere uzak duruyor. Bu eğilimler senelerdir birçok farklı seçimde karşılaşıp tartıştığımız, en son süreçlerde de somut durumlar nedeniyle kapandığını düşündüğümüz eğilimlerin hala ne kadar yaygın olduğunu bize gösteriyor. 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 2019’daki yerel seçimlere kadar her seçim sürecinde bir tavır belirlemek ve bu tavrın siyasetini üretmek, bu süreçlerden kaçınmamak temel politikamız oldu. Kitlelerin yüksek düzeyde politikleştiği seçim dönemlerini her zaman büyük fırsatlar olarak gördük. Ancak karşımızda hep boykotçuları, bir tarafa yaranmak için diğer tarafı desteklemeyenleri, seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini ortaya atanları bulduk. Geçmiş yıllarda bu tavırları alanların çoğu son genel seçimde kendi temsilcilerini milletvekili olarak meclise yolladı.

Boğaziçi’ndeki süreç bu yaşananların küçük bir kopyasından başka bir şey değil. Hocalar öğrencilerin ve mezunların seçme iradesinden korkarak kendi oy haklarına pençeleriyle tutunuyor. Diğer kesim ise 7 aydır direnen öğrenci ve mezunların hala daha bir bileşenler seçimine adım atacak seviyede olmadığını, o nedenle daha geride bir politikanın takip edilmesi gerektiğini anlatıyor. Kendi ayrıcalıklarından vazgeçememe, kitlelere duyulan güvensizlik ve seçim sonuçlarının herkesin önüne koyacağı hedeflerden korkmak… İşte ülkedeki muhalefetin özeti. Boğaziçi’nde güvenlik ve polis şiddetinin haberlerini yapmaya alışan, direnenlerin mağduriyetlerine bayılan muhalif medya da şimdilik seçim sürecine uzak.

Genel seçim tartışmasının dışında, Boğaziçi’ndeki süreci değerli yapan bir başka nokta da sürecin ülkede ilk olmasıdır. İlk kez öğrenciler, mezunlar ve çalışanlar bir üniversitenin rektörüyle ilgili söz söyleme hakkına sahip olacaklar. Gençliğin mücadelesi elbette bunun devamını da getirecektir.

Kitlelerin seçim yoluyla iradelerini gösterebilmeleri maalesef muhalefetin içindeki sol ve liberal kesimlerin kabusu olmaya devam ediyor. Ancak bu meseleden kaçınmaya çalışmak hiçbirini kurtarmıyor. Kitlelerin iradesi ve mücadelesi önlerine koyulan tüm engelleri aşmayı sürdürüyor.