Göçmenlere yönelik ırkçı yaklaşımlar bayram tatilinde de gündeme gelmeye devam etti. Yıllar önce kırdan kente göçenlere yapılan temelsiz yakıştırmaların benzerleri, kültürel fark iddiaları ve türlü çeşitli bahaneler, AKP karşıtlığının örtüsüyle de gizlenerek savunuldu. Bazen ‘ekonomi kötü’ bahanelerinin ardına saklanıldı, bazen de AKP’ye destek verecekleri söylenerek kaçak güreşildi.
Bunların hiçbiri, göçmenliğin yaşanılan yerdeki zor koşullardan doğduğunu, zaten hiç kimsenin durup dururken göç etmeyeceğini hesaba katan yaklaşımlar değil elbette. Ayrıca göçmenlik yalnızca Suriyelilere ve Afganlara özgü güncel bir sorun da değil. Andığımız gibi onlarca yıl önce köylerden kentlere göç edenler çok benzer yaklaşımlarla karşılaştı. Özelliklere Kürtlere yönelik ırkçılığın bahanelerinden biri bu kültür farkları, kentli yaşama uygunluk vs. oldu. Güncel olarak tüm bu bahaneler ülke dışından gelenlere transfer edildi, artık Suriyeliler ve Afganlar bu bahanelerin nesnesi oluyor. Halbuki iki gerçeklik, göçmenlerin ve göçmenlerin şu anda bu durumu aşağılayanların bile içinde bulunduğu olgular olduğunu gösteriyor.
Bunların ilki zaten büyük şehirlerde yaşayan çoğunluğun Anadolu’nun başka yerlerinden ‘göçmüş’ insanlardan oluşmasıdır. İnsanların Sanayinin, genel olarak da ekonomik faaliyetlerin daha da geliştiği merkezlere göçmeye çalışmaları kadar doğal bir durum olamaz. ‘Aslen nerelisin?’ sorusunun yaygın kullanımı bile buna işaret eder.
İkinci olgu ise şimdi ülkeye gelen göçmenleri ırkçı ve yabancı düşmanı yaklaşımlarla aşağılayanların daha gelişmiş Batı ülkelerine gidip yerleşmeyi kendilerine hak görmeleridir. AKP iktidarı altında, ekonomik kriz içinde yaşamak gibi birçok bahane bu hak için yeterlidir ancak Suriyeliler ve Afganların yaşadığı koşullar nedense onlara bu hakkı kazandırmamaktadır.
İnsanlık tarihi bile bu göçlerle şekillenmiş durumdayken ulusal sınırlara dayalı olarak bu hareketlerin engellenmesini istemek körlükten başka bir şey değil. Göçmenlere kapıları açmak yalnızca AKP’nin AB desteğiyle sunduğu bir fırsat değil, insanlığın bir faziletidir. Bizler sınırlar ötesi bir dünyayı kurmak isteyenler olarak, ne mal mülkün etrafına konulan çitleri, ne de insanların hareketlerine koyulmaya çalışılan sınırları kabul edemeyiz.