Mafya Gladyo Saray Düzenine Karşı Ne Yapmalı?

Mafya, gladyo, saray düzeninin ortaya saçılan gerçekleri karşısında muhalefet ne yapmalı? Birkaç maddede buna dair yaklaşımları değerlendirelim.
 
Soylu’nun İstifası ile Hükümetin İstifası: 
 
Sedat Peker kendi videolarında da dile getirdiği gibi, Saray içerisinde taht kavgasında Soylu aleyhine karar çıksın istiyor. Kendisini kurtaracak “abilerine” ise bol bol iyilikler addediyor. Elbette bu konu Soylu’nun yaptığı “hatalar” düzleminden çıkarılmalı. Mafya, Gladyo, Saray düzeni bu ilişkilerin sistematik işleyişinin sonucudur. Bugün aralarındaki anlaşmazlık ile ortaya çıkan gerçekler içinden “iyi” çıkmaz. Bu açıdan bu organize ve sistematik düzeni tümden karşımıza almak durumundayız. Soylu’nun istifası ya da Erdoğan’ın Soylu’yu görevden alması bu ilişkiler içerisinden bir sıyrılma hamlesi olacaktır. Soylu’yla sınırlı olmayan tüm iddialar ışığında hükümeti istifaya zorlamak üzere hareket etmek muhalefet için şarttır.
 
Seçim Bekleyenler ve Seçimlerle Gitmeyeceklerini Düşünenler
 
İktidarın bir hatası daha milyonların önüne serildiği için iktidar değişikliğinin aranması gayet olağandır. Fakat önümüze gelen bu sorun, bugüne kadarki tüm iktidarlarca da uygulanan bir işleyiş sorunudur. Bu açıdan yalnız iktidar değişikliği ötesinde bu yapı ile mücadele şarttır. Ana muhalefet için, iktidarın kaybettiği oyları kazanmaya çalışmak çok ilginç bir strateji değil. Ana muhalefetin bu yönde hareket etmesini yanlış bulmak, diğer muhalefet kesimlerine güç katmaz. Burada durumu yalnız seçim beklemekten öteye taşıyacak şey, seçimleri yoka saymak değil, seçimsiz dönemde de siyasi varlığını ve fikrini öne sürmektir. Kaldı ki siyasi önermeler, seçimler için de belirleyicidir. Şu durumda seçim beklentisi yetersiz görünebilir. Ama bunun karşısına seçimle “zaten gitmezler” diye bir önerme ile çıkmak anlamsızdır. Birincisi böyle bir önermenin doğruluğunu önden kestirmek mümkün değildir. İkincisi bu düzey zayıflamış bir iktidara haddinden fazla güç addetmek anlamına gelecek, bizleri ise “yapacak bir şey yoktur” çizgisine geriletecektir. Trump bile seçimleri tanımamayı denemiştir. Ama aynı zamanda Trump bile yenilmiştir. Bugün seçime işaret etmekteki sorun, seçimle gidip gitmemeleri sorunu değil, bu ilişkilerin yalnız bugünün iktidarına has bir sorun olmamasıdır. Ülke tarihinden bu yana süregiden bu mafya, gladyo, devlet ilişkisinin kökünü hedefleyen önermeler olmadan, iktidar değişikliği aynı sorunları başka suretleriyle yeniden getirecektir.
 
Senelerce seçimlerin önemini anlattık. Bugüne kadar seçimlerin önemini reddedenler bugün seçimsiz bir dünya hayal edemiyorlar. Seçimler önemini hala koruyor. Sosyalizm bile olsa önemini koruyacak. Ancak seçimsiz dönemde de, gündelik siyasal kararlara katılım mekanizmalarını var etmemiz şart. Bu da halkın siyasette velaketen değil asaleten varlığı ile olur. Bunun yolu da söz yetki kararın kendisinde olduğu halk meclisleri ile olur. 
 
Halkın İktidarı Bir Söylem Değil, Tam da Bu Konunun Tek Çözümüdür
 
Biz; devlet, derin devlet, mafya, iktidar ilişkileriyle süren küresel gayrimeşru ticareti yalnız bu iktidar döneminde tanımadık. Hatta yalnız bu ülkede de tanımadık. Kapitalist üretim ilişkileri, kendi koyduğu yasakları kendisi delecek mekanizmaları da yaratır. Ülkeler arası gayrimeşru ticaret tüm yasaklara rağmen  o yasakların tarafları ile sağlanıyor. Bu yetkilerin sınırlı sayıda kişi, kurum elinde olması işte bu kapının büyük rantlara dönmesinin nedenidir. Yasakların tanımının da, denetiminin de gerçekten halkın kararları doğrultusunda olması bu ilişkiyi ortadan kaldıracak tek çözümdür. Her bürokratik yapı yozlaşmaya mahkumdur. Bugün halkın bir güven ilişkisi ile temsilcilerini seçmekten ve ona tam yetki vermekten fazla pozisyonu olmaması bu ilişkilerin sürüp gitmesinin en büyük nedenidir. Tam da bugün, halkın meclisler biçiminde örgütlenmesi, söz yetki karar hakkını uygulacağı şekilde bir araya gelmesi ihtiyacı daha çok ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar ki deneyimler nasıl olursa olsun, bundan sonrası emekçi halkın bu konuya el koyması ile köklü çözüme ulaşacaktır.
 
Yargılama Beklentisi ve Yargılayacak Kişilerin Belirlenmesi
 
Ortada büyük suçlar konuştuğumuz bu günlerde isterdik ki, yargı bağımsızca devlet kurumlarını ve kişilerini de inceleme altına alabilsin, evrensel hukuk çerçevesinde bir objektif yargılama olabilsin. Bu durum örgütlü bir mekanizma olan devlet yapısında, neredeyse tarihin hiçbir döneminde tam bağımsız işlememiştir. Buna rağmen insanlık tarihi belli ölçüde normları geliştirmiştir. Türkiye’de darbe yasalarını hala aşamamış bir düzeyde olsak dahi, bugünkü iktidarın o darbe yasalarını bile uygulamadığı, yargıyı ele geçirdiği bir dönemdeyiz. Şu dönemde asgari düzeyde yasaların uygulanması, iktidarın keyfine bırakılmıştır. Hal böyle diye bu büyük suçları işleyen kişi ve kurumların yargılanması gerekliliğini yok saymak gerekmez. Kamunun tüm mekanizmaları toplumun kendisi tarafından zorlanmalıdır. Adaleti sağlayacak olan tek şey, emekçi halkın mücadelesidir. Bundan önceki yolsuzluk dosyalarında dönemin Gezi forumlarının varlığı bile halk eylemleri örgütleyebilmiş, bunun karşısında 4 bakanın istifasını sağlamıştır. Bundan sonraki süreçte de mevcut durumun gerisine düşen iktidarın her hamlesini boşa düşürecek olan halk örgütlenmesinin basıncı olacaktır. Bu doğrultuda halk meclisleri birlikte tartışabilir, kararlar alabilir, farklı meclislerde alınan kararlar için koordine olabilir ve en nihayetinde emekçi halkın anayasasını var edebilir. Halk meclislerinin söz yetki karar hakkını tanımayan tüm iktidar adaylarını elinin tersiyle itebilir. Halk, hiçbir siyasi partinin vaatlerini dinlemek zorunda değildir. Siyasete vekaleten değil, asaleten dahil olacağı örgütlenmenin bir an evvel yoluna koyulmalıdır.
 
Emekçi Halkın Örgütlü Gücü İçin Harekete Geçelim
 
Bugüne kadar temsili demokrasinin ortaya koyduğu haklar çerçevesinde, emekçi halkın bu yapısal düzene müdahale etmesi imkansızdır. Şimdiye kadarki alışkanlıklar emekçi halkın da yalnız seçmesinden ibaret bir siyasi anlayışı yerleştirmiştir. Bunu değiştirmenin imkanları çokça kez önümüze geldiyse de, ülkenin yalnız sağı değil solu da bunun önüne hep setler koymuştur. Ülkenin sağcısı nasıl “ben hallederim” deyip arkasından bu ilişkileri önümüze getiriyorsa, solu da “ben hallederim” çizgisini savunmakla yetiniyor. Aslına bakarsanız kendisinin halledeceğini düşünmesi bile bir hayli hazindir. Halk meclislerinin olmadığı, halkın kararlara doğrudan müdahale edemediği her yapı sol da olsa yozlaşmaya mahkumdur. Bu kaçınılmazdır. Nihai hedefimiz halkın iktidarıdır. Bugün artık bu deneyimin örneklerini var etmenin bir yerinden başlanmasının zamanıdır. 
 
Ekonomik krizde açlıkla, işsizlikle, aşısızlıkla mücadele edenler, ortada dönen devasa paraların ne anlama geldiğini açıkça görüyor. Karşısında “onu değil beni seç” diyenlere güvenmemesi ise, emekçi halkın değil bugünün düzen siyasetçilerinin sorunudur. Bugün emekçi halk en büyük zorluğu kendi hayat kavgasında yaşıyor. Siyaseti doğrudan kendisinin yapacak olması onun için ek zorluk değil, onu kurtaracak tek gerçektir. Hamaset ve siyaseti çokça karıştıranlar, “biz hallederiz” diyerek topluma güven değil yalnızca mesnetsiz bir rahatlama duygusu veriyor. Maalesef sonuçları yeniden hüsran yaratmaya gebedir. Bu hüsranların tarihini emekçi halkın örgütlü gücü ile değiştirebiliriz.