Bu Fotoğrafa Şaşırmıyoruz

Bu sene salgının hala hüküm sürdüğü ve iktidarın bu bahane ile tüm 1 Mayıs hazırlıklarını yasaklamaya çalıştığı bir süreçten geçiyoruz. Her gün yüzlerce insan yaşamını yitiriyor. Ne aşılamayı tamamlamaya, ne temel önlemleri almaya gücü yeten iktidar yalnızca turizm patronlarını düşünerek tam kapanmaya gitmeyi planlıyor. İşçiler ise işyerlerinde virüsü kapmaya devam ediyor. Yani süreç kritik.

DİSK’in 2020 1 Mayıs’ında son anda kendi başına aldığı ‘Tek başıma Taksim’e çıkarım’ kararından sonra şimdiki kritik süreçte de 1 Mayıs tavrını gözlemliyorduk. Dün gündeme gelen bir toplantı bu tavrın düzelmektense iyice kötüleştiğini gösterdi.

Konfederasyon yönetimi 1 Mayıs hazırlık toplantılarına gerekçe bile göstermeden katılmazken, Süleyman Soylu ile Afet Eğitim İşbirliği Protokülü imzalamaya tam kadro gitmeye vakit bulabilmiş.

Ellerinde bir sözleşme tam tekmil fotoğrafta İçişleri Bakanıyla birlikte poz veriyorlar. Belli ki bu fotoğrafı çektirmekte hiç tereddüt etmemişler. Bir bahane öne sürmemişler, bir engel görmemişler. Zaten bizim gibiler de bu konfederasyon yöneticilerinin koltuklarını kıskandığımız için kötü düşünüyor ve yazıyoruz.

Bugünkü siyasi iktidar ve özellikle onun İçişleri Bakanı hepimizin malumu. Rejimi faşizm, bu bakanları da faşizmin uygulayıcıları olarak yazan çizen çok var. Biz rejimin niteliği üzerine “kafa yorarak” değerlendirmeler yapıldığını düşünmüyoruz. Biraz da bunu tartışanların haline bakarak bunu düşünüyorduk. Pek haksız çıktığımız söylenemez.

Rejim “faşist” ama elinden afet yönetimi plaketi alabiliyorsun. İlginç... Rejim “kötücül” ama milletvekili olmak sorun değil. Tuhaf… Bizce bu anlatımların bir ciddiyeti uzun zamandır yok. Kendine ya konfederasyonlarda ya da seçilebileceği bir partide konum elde etmek isteyen insanların zaaflı davranışlarını dikkate almamalıyız. Ama bu onları yarın öbür gün yaptıkları “jenerik” davranışlarda da dikkate almayacağımız anlamına gelir.

Bu fotoğraf talihsiz bir fotoğraf değildir. Bu artık ayyuka çıkmış pozların fotoğraflarından biridir. Biz iftarlarda el açıp dua eden “komünistleri”, belediye başkanlarıyla kesilen açılış kurdelalarını, patron örgütleriyle sıkışılan elleri de gördük.

Hatayı sadece konfederasyon yönetiminde aramamak gerekir. Bu tavır, yıllardır gerçek siyasi mücadelenin yerine meslek örgütlerini, sendikaları öne sürmenin, onları bulduğu her fırsatta alkışlamanın, yağcılık yapmanın sonuçlarından biridir. Kendini “büyük Marksist” zanneden sendika kuyrukçuları yarın yine “eleştiriyoruz ama onlarsız olmaz” yazacaklar. Tam 1 Mayıs günü, onların en iyi günah çıkarma yöntemi olduğunu adları gibi bildikleri sembolik eylemlerine yapılacak polis saldırılarını, “faşizme karşı direniş” destanları olarak yazacaklar, yazacaklar, yazacaklar. Siz bir de o gün “faşizme” karşı mücadele nasıl verilirmiş görün.

Bizim bu parodiyle uzak yakın alakamız yoktur. İşçi sınıfının mücadele tarihiyle bu konfederasyonların adı dışında hiçbir ilişki görmüyoruz. Biliyorsunuz adıyla kendisinin hiçbir alakasının olmadığı ilk ve tek örnek bu konfederasyonlar değil. Nice partiler ve derneklerin tek propagandası ne kadar şanlı bir tarihe sahip olduklarını ispatlamaya çalışmakla geçiyor. Ama sonrasında yaptıkları “propaganda” filmlerinde kendilerine ait güncel tek bir eylem karesi bile koyamıyorlar. Her şey yalan ama fotoğrafları “havalı”.

Kimse merak etmesin yoldaşlar. İşçi hareketini bu eğilimlere teslim etmeye hiç niyetimiz yok. Devrimci siyasetin bayrağını nasıl taşıyorsak, kadın kurtuluş mücadelesini kitlelerle nasıl buluşturuyorsak, işçi hareketini de adım adım koordine etmekte kararlıyız. Bağırtıya, gürültüye de gerek yok. Bizim uzun yıllardır zaten bir beklentimiz yoktu. Yeni farkedenlere aramıza hoşgeldiniz diyoruz.



*2020 1 Mayıs’ından sonra yaptığımız değerlendirmeyi okumak için:
http://daimadergi.net/2020/05/09/cizgisi-olmayanla-birlik-olmaz/