Söz, Yetki, Karar İhtiyacı ve Yol TV Mikrofonu

Dün, Yol TV’nin son sokak röportajında bir ablamızın konuşması gündem oldu. Yoldan geçen bir vatandaşa “sizce 128 milyar dolar nerede” diye soruyorsunuz, o da size memleketin durumunu özetliyor. Böyle bir videoyu sosyal medyada gören herkes, bunu müthiş bir örnek olarak karşıladı. Gerçekten de müthiş bir örnekti.

 
Herkes bir vatandaşın memleket durumunu tartışmasına ne kadar memnun değil mi? Gayet güzel. Fakat vatandaşların siyasetin gerçek durumunu tartışabilmesi için tek imkan Yol TV mikrofonu mu olmalı? Soru budur. Denk gelindiğinde alkışlarla karşılanan bu durum, yani halkın siyasete doğrudan müdahil olmasına neden imkan yaratılmıyor o zaman? Bu soru AKP’ye değil. Elinde bu imkanlar bulunan muhalefet cephesine.
 
Bu tartışma EHP’liler açısından oldukça köklüdür. Yakın tarihte en çok tartıştığımız konulardan biridir. Gezi’den bu yana, itiraz eden kitlelerin, yalnız bir harekete çağrılan kitlelerden ibaret görülmesi solun büyük hatasıdır. Yakın tarihimizde, toplumun siyasete doğrudan müdahale edebileceği, yani gerçek anlamıyla “söz, yetki, karar” hakkını kullanabileceği halk meclislerinin kapısı aralandı. Bu imkan ilk Gezi deneyimi ardından forumlarda, ondan sonra Haziran hareketinde, daha da sonra referandum sürecinde, sosyalistlerin ve sosyal demokratların önüne geldi. 
 
Fakat sosyal medyada konuşan bu ablamızı alkışlarla karşılayanlar, bu ablamız ve nicelerinin düzenli siyaset yapmasından o kadar da hoşlanmıyorlar. Bu eleştiri yalnız sosyal demokratlara yönelik sanmayın yoldaşlar. Sosyalistler de bundan hoşlanmıyorlar. Onlara göre yalnız kendi partileri söz, yetki, karar hakkını elinde tutsun, tüm toplum ise hazır kıtalar olarak buna dahil olsun. Böyle yanlış bir ele alış yıllardır sürüp gidiyor. Sosyal demokratlar da hala daha “esnaf ziyareti yaptık, sorunlarını dinledik” çizgisinin bir adım ötesine geçemedi. Siz daha sorun dinleme düzeyindeyken, toplum bir mikrofonun etrafında dahi siyaset yapabilmek için örgütleniyor farkında mısınız?
 
Ne zaman seçim olsa AKP dahil herkesin seçim programında halk meclisleri vadediliyor. Sosyal demokratlar eksik kalır mı? Onlar da sürekli propagandalarında bu konuyu öne sürüyorlar. Fakat uygulamaya gelince, bu halk meclisleri denilen şeyi “dilek ve istek kutusuna mail atabilme” hakkı olarak tanımlıyorlar. Bunca sosyal demokrat belediye de siz hiç bir halk meclisi gördünüz mü? Ötesine bakalım, sosyalistlerin kazandığı Dersim’de ve de HDP’lilerin kayyımlar öncesinde yönettiği belediyelerde gördünüz mü? Görmediniz çünkü hiç uygulanmadı. Gerçekten halkın siyaseti bizzat konuşanı, karar alanı ve de uygulamak üzere organlaştığı meclisler sosyalistlere ve sosyal demokratlara da ters. Maalesef…
 
Halbuki Bolşevik devriminin zaferine giden yolda, en sarih örnektir Sovyetler… Buradan biraz ders almak, halk meclislerini laf olsun diye sloganlaştırmaktan öteye gitmek mümkün değil miydi? 
 
İşte Yol TV mikrofonu ile halkın siyaset yapmasının önünü açan “sokak röportajları” bu konuyu önümüze yeniden getiriyor. Ne kadar memnunuz toplumun politikaya doğrudan müdahalesinden… Yalnız kahramanlar mı olsun? Çok yetenekli olduğu iddia edilenler meclise girsin yeterli mi olsun? “Tayyip gibi” benzetmeyle birileri halkı mı kurtarsın? Bunların sol versiyonu olunca iyi mi sayılsın? Bunların tamamındaki köklü hatayı silip atacak tek şey, halk meclislerinin var edilmesi, toplumun tamamının politikayı doğrudan yapabilmesidir. Laf olsun diye değil, sadece fikir versin diye değil, bulduğu fikirleri birilerinden talep etsin diye de değil. Fikrini söylesin, karar alsın ve uygulasın diye. Bunu yapabileceği organları olabilsin diye. Fikirleri su olup akmasın diye. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek “kahramanların memleketi kurtarması” safsatası son bulsun diye...