İklim Paneli’nde konuşulan çözümlerin sermaye güçlerini karşılarına almadıkları için temelden yetersiz kalışlarını değerlendirdik. Ancak meselenin devamı da var. İklim krizinin sonuçları bu kadar tehlikeli, ülkelerin sözde çözümleri bu kadar yetersiz iken durumun saklanması gerekiyor. Burada da iklim krizine artık kültürel ve sosyal bir olgu haline gelen "bireysel görevler" anlatmak devreye giriyor.
İklim kriziyle ilgili birkaç on yıl önceye kadar devam eden şüpheci fikirler artık yenildi. Trump’ın da gidişiyle bu fikirleri destekleyen dünyada etkili bir kişi kalmadı. Yani tüm dünyada genel kanı, iklim krizinin, daha da geniş çerçevede doğanın zararlı insan faaliyetlerinden korunması gerektiği yönünde. Ancak bu sorunun kabul edilmesi çözüme giden yolda yalnızca ilk adım. İklim krizinin kaynağı olan kapitalist sistemle yüzleşmekten kaçınmak, ortaya sahte çözümlerin fışkırmasına sebep oluyor.
Burada ilk adım iklim krizinin sorumluluğunu sermayenin üstünden almak. Bunun için tüm dünyadaki insanların bir şeyler harcadığı; enerjiden gıdaya temel ihtiyaçlar için doğal kaynakların tüketildiği bol bol anlatılıyor.
Elbette böyle bir görüşün varacağı sonuçlar da ancak ‘uçağa çok binmeyin, ampulünüzü değiştirin, gereksizse söndürün’ düzeyinde kalıyor. Bu tür çözümler artık o kadar yaygın ve yerleşmiş ki, koca ormanları ve denizleri yok edebilen, fosil yakıt kullanımları koca ülkeleri geçen şirketler bile kendilerini ‘yeşil’ gösterebiliyor. Biraz reklam, biraz yeşil boya, bir de popüler bir STK ile yapılan işbirliği… İşte size dünyayı felakete götürecek çözüm anlayışı.
İklim krizinin sorumlusu olduğu iddia edilen geniş kesimlerin bu düzen içinde bir karar hakkı var mı? Açılacak fabrikalara, madenlere karar verme hakları var mı? Devletlerin savaş harcamalarını durdurma hakları var mı? Yemek zorunda oldukları gıdaların, kullanmak zorunda oldukları enerjinin üretiminde söz hakları var mı? Kapitalist sistem bunların hepsine ‘hayır’ cevabını veriyor. Bu soruların cevabı ‘hayır’ ise iklim krizinin sorumlusu da geniş bir insanlar topluluğu değildir, bu kararları verenlerdir. Yani tüm dünyayı yönetebileceğini iddia eden sermayedir.
Evet, büyük insanlığın doğa ile kurduğu tarihsel ilişkiler tekrar ele alınmalı, doğal kaynakların sınırsız miktarda kullanılması sonlandırılmalı. Ancak bu adım kapitalist düzende üretimin yöntemine, alanına, hedefine karar veren sermaye ile yüzleşmeden atılamaz. Sermayeye karşı verilecek mücadele olmadan ortaya atılan çözümler, elinde emeğinden başka bir şeyi olmayan geniş kitlelerin imkanlarının daraltılmasından başka bir anlama gelmez.
İklim krizinin sorumlularını tüm dünya gözleriyle görüyor. Hiçbir saptırma bu gerçeği ortadan kaldıramaz. Gerçek buysa, sorumlu ortadaysa mücadelenin hedefi de bellidir.