AKP’nin eğitim politikaları çok kere değişti ancak eğitimin bir hak değil, kar edilmesi gereken bir sektör olması gerektiği değişmedi. Eğitimin piyasalaştırılması süreci, eğitimi gericileştirme çabalarıyla birlikte eğitim politikalarının iki kolonunu oluşturdu.
Artık çocukların eğitimi için harcanan paralar, ortalama bir ailenin giderlerinin çoğunu oluşturuyor. Salgın sürecinde uzaktan eğitime geçilmesiyle ne kadar büyük bir kesimin en temelinden internete, bilgisayar ve tabletlere, hatta televizyona erişiminin olmadığı ortaya çıkmıştı. Ancak yüz yüze eğitim de daha az masraflı değil. Üniforma zorunluluklarından, basit kırtasiye giderlerinden okullardaki yetersiz koşulların görece iyileştirilmesine kadar eğitim sürecinin tamamı emekçi sınıfların sırtında bir yük oluşturuyor. Gençlerin üniversite yıllarında masraflarını çıkarmak için güvencesiz, yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda kalması da bu sürecin devamı.
AKP neoliberal politikalara uygun şekilde her adımda okulları özelleştirmeye, yapabildiği kadar bu yükümlülükleri kendi üstünden atmaya çalıştı. Buna ulaşmak için de devlet okullarındaki eğitimin niteliğini gün geçtikçe düşürdü. Buna ek olarak ekonomik kriz de eğitim süreci sonunda iş bulabilmeyi imkansız hale getirdi.
Eskiden kullanılan ‘çocuk okutmak’ deyimi, çocukların eğitimine harcanan paraların güvenceli bir meslek sahibi olmaya yettiği bir zamanı hatırlatıyor. Artık böyle bir durum kalmadı. Devlet okullarında harcamaların bile arşa vardığı, özel okulların zaten geniş kesimler için imkansız olduğu, tüm bu süreçlerin sonunda ise ancak küçücük bir kesimin nitelikli bir eğitime ulaştığı bir sistem var artık.
AKP ‘parasız eğitim’ diye propaganda yapmayı çok sever. Ancak gelinen sonuç parasıyla bile nitelikli eğitime ulaşmanın veya tüm eğitim süreci sonunda bir iş sahibi olmanın neredeyse imkansız halde oluşu. Gerçek anlamıyla parasız bir eğitim sürecini ise ancak gençlerin, velilerin ve eğitimcilerin mücadelesi kazanabilir.