Taliban, dünya kamuoyunun da beklemediği şekilde çok kısa bir sürede büyük şehirleri işgal etti, başkent Kabil’e girdi ve yabancı destekli Afgan hükümetini düşürdü, Afganistan’ın yönetimini ele geçirdi. Hükümetin düşüşüne aylar biçen değerlendirmelerin hepsi boşa düştü. İki gündür Taliban’ın gelişiyle başkentten kaçmaya çalışan halkın görüntülerini izliyoruz. İnsanlar havalimanında kalkan uçakların önünü keserek ülkeden çıkmaya çalışıyor. Kadınlar korkuyla Taliban’ın yönetiminin kendileri için neler getireceğini bekliyor.
Ancak emperyalist ülkeler açısından halkın düştüğü durumun pek önemi yok. On yıllardır süren savaşın kendi çıkarlarına uygun sonuçlanmayacağına karar verenler için sorun artık Taliban ile nereye kadar uzlaşacakları. ABD’nin Afganistan politikaları zaten Sovyetler Birliği’ne karşı cihatçıları beslemekle başlıyor. Güncel olarak ise desteklenebilen gericiliğin sınırlarını Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oluşturuyor. Yani emperyalistlerin insan hakları, kadınların, azınlıkların özgürlüğü gibi meselelere takılacağını düşünmemiz için sebep yok. Onlar için tek pusula her zamanki gibi bölgedeki çıkarları olacaktır. Taliban da şu ana kadar dış dengeleri gözetecek bir konumda durmaya çalıştı.
Bir taraftan da ABD’nin çekilişi, on yılllardır sürdürülen savaşın, Afganistan’a akıtılan trilyonlarca doların azıcık bir tutunma noktası bile oluşturamadığını gösteriyor. Propagandası yapılan demokrasinin kırıntısı bile Afgan halklarına sunulabilmiş değil. Kısa sürede çöken yabancı destekli hükümetin Afgan halkları içinde bir damla bile meşruluğu yaratılamamış. Düşen hükümetin arkasında bıraktığı tek olgu yolsuzluk ve çürüme. Arkasından ağlayan kimsenin olmayacağı açık. Emperyalist politikaların bu başarısızlığını da unutmamak gerekiyor.
Bu politikaların tek sonucu da koca bir coğrafyanın Taliban eline bırakılmış olmasıdır. Eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerden, su, elektrik, internet gibi altyapı gerektiren ihtiyaçlara düzenli erişimi olmayan koca bir ülke… Savaştan başka bir durum bilmeyen nesiller… En sonunda da gericiliğin en güçlü örneklerinden birine terk edilmiş bir coğrafya… Başta ABD’nin çıkarları olmak üzere emperyalist politikaların Afganistan’ı getirdiği yer işte bu.
Erdoğan için ise yönetime gelen Taliban bir gericilik tehlikesini değil, kendi fikirlerine bir destek odağını temsil ediyor. ABD’nin çıkardığı bilet ile Taliban ile görüşmeye can atıldığı Erdoğan’ın ağzından itiraf ediliyor. Muhalefet partileriyle görüşmeye yanaşmayanlar Taliban’ın kendilerine yakınlığını anlatmak için fırsat kolluyor.
Erdoğan bulduğu her dala tutunacak elbette ancak bu ülkede laiklik karşıtı fikirlere destek bulmak o kadar kolay değil, yakın vadede de olmayacak. Afganistan’daki gericilik on yıllarca süren iç savaşlara ve emperyalizmin kesintisiz desteğine dayanıyor. Türkiye’nin ise böyle bir tarihi yok, güncel olarak AKP’nin tabanı bile böyle bir gericiliğe yakın değil. Laiklik olgusu halkın geniş kesiminin güncel yaşamlarının bir parçası.
Afganistan örneği, emperyalist politikaların sonuçlarının çok keskin bir örneği. Tüm dünyaya demokrasi götürme iddiasıyla savaşlar çıkaranların politikalarının sonuçlarını ve başarısızlıklarının bir örneği. Bu politikalara ve sonuçlarına karşı durmak da bizim görevimiz. Afgan halklarının ve tüm dünya halklarının kurtuluşu emperyalizme, kapitalizme karşı yürütülecek mücadelemizden geçiyor.