Akdeniz bölgesindeki yangınlar havanın neminin artması, sıcaklıkların düşmesi, kuru rüzgarların azalması nedeniyle kontrol altına alınabildi. Yanacak bir bölgenin kalmaması da ek bir etken sayılabilir. İktidar CHP’li belediyeleri suçlamaya çalışırken yangınları durduran etken yine kontrol dışı iklim koşulları oldu, kamu otoritesinin müdahaleleri değil. Bugün ise Ege ve Marmara’da bu büyük çaplı yangınlardan gelen kül bulutlarını, rengi değişen gökyüzünü konuşmaya başladık.
Bu felaketlere denizin orta katmanlarında hala süren müsilaj sorununu, deniz yaşamının ölümünü, İstanbul’da beklenen depremi vb. birçok sorunu ekleyebiliriz. Zaman geçtikçe bu sorunların kaybolacağını düşünmek için hiçbir nedenimiz yok. Aksine problemlerin kaynağına inmeyi erteledikçe daha büyük felaketlerle karşılacağız. İklim krizinin bir sonraki sonucunu geniş çaplı bir kuraklık ve kıtlık olarak yaşayabiliriz. Nehirlerin beton HES’lerle ehlileştirilmeye çalışılması Karadeniz bölgesinde daha da büyük sellere sebep olabilir. Hala kirletilmeye devam edilen denizlerimizden müsilaj dışında nelerin fırlayacağını hayal bile edemeyiz.
Ancak sıkı sıkıya tutunmamız gereken tek gerçek, bu felaketlerin insanlığın kaderi olmadığıdır. Bu felaketler engellenebilir, zararları en aza indirilebilir. İnsanlığın birikimi, felaketlerin sebep ve sonuçlarını anlayamayacak, bunlara müdahale edemeyecek düzeyde değil. Karşımızdaki engel ise sermaye ve onun hiçbir sınır tanımayan kar arayışıdır. Bu felaketlerden en çok etkilenenler de bu düzeni yıkacak olanlardır.
Kapitalizmin bize bir sonraki sürprizini beklemeyelim.