Tüm dünyadaki yangınlar, küresel ısınmanın ne kadar acil ve hayati bir mesele olduğunu hepimize tekrar hatırlattı. Sorun yalnızca beton kentlerimizde yaşadığımız boğucu zamanlar değil. Ormanlar gibi koca ekosistemler küresel ısınma nedeniyle yok oluyor. Geçim kaynakları, yaşam alanları ve tüm hayatları buralara bağlı olan insanlar da bu felaketlerin sonuçları ile yüzleşiyor. Meseleyi daha açık koyabilmek için sermayenin tercih ettiği üretim biçiminin nasıl küresel ısınma ile sonuçlandığını da ayrıntılandırmak gerekiyor.
Küresel ısınmanın en büyük sebebi atmosfere salınan karbondioksit. Oksijen kullanan tüm canlılar bir oranda doğal olarak karbondioksit salınımı yapar ancak küresel ısınmaya sebep olan bu değil. Son yüzelli yılda ‘insan kaynaklı faaliyetler’ bu karbon salınımının miktarını tahmin edilemeyecek boyutlara ulaştırdı, her geçen yıl da bu salınımın miktarı artıyor. Karbondioksit atmosferde güneş enerjisini tutucu bir etkiye sahip, sera gazları tanımlaması da buradan geliyor.
‘İnsan kaynaklı faaliyetler’ kullanımının nedeni, ikibinli yılların başında iklim değişikliğinin doğal bir süreç olduğuyla ilgili tartışmaların yaşanmış olması. Ancak tüm araştırmalar doğal bir süreç olmadığını kanıtlıyor. Biz bir adım daha ileri gidelim, bu ‘insan kaynaklı faaliyetlerin’ tamamını aslında geniş kitlelerin bir söz hakkının bulunmadığı, yalnızca sermayenin kar arayışına hizmet eden faaliyetler oluşturuyor. Karbon salınımına en çok hangi faaliyetlerin sebep olduğuna bakıldığına karşımıza ilk başta enerji sektörü çıkıyor. Hala büyük oranda kömür, petrol gibi fosil yakıtlara bağımlı olan bu sektörün içinde ulaşım, taşımacılık, elektrik üretimi gibi yan dallar var. Bunların ardından ise endüstriyel tarım, çimento üretimi gibi faaliyetler geliyor.
Tüm bu sektörleri bir çırpıda saymak, sorunun kaynağını küçük göstermesin. Tüm dünyadaki enerji sektörü demek, gerektiğinde dağları düzleyen, koca coğrafyaları şekillendirebilen, hatta kendi çıkarlarını korumak için koca ülkelerin politikalarını belirleyip savaşlara sokabilen bir güç demek. Sadece bu örnek bile küresel ısınmaya karşı vaaz edilen bireysel çabaların ne kadar beyhude olduğunu kanıtlamaya yeter. Saydığımız bu sektörler, ekonomik faaliyetleriyle dünya çapında hükümetleri, yasaları ve en sonunda tüm kaynakları belirleyen ilişkilere sahip.
Sermaye, el koyduğu artı değere dayanarak dünyayı şekillendiren bir güce kavuşabiliyor. Kendi kar arayışında başta enerji üretiminin biçimleri olmak üzere küresel ısınmaya sebep olan her türlü kararı alıyor ve uyguluyor. Küresel ısınmaya sebep olan uygulamalara karşı çıkıldığında ise bu tepkileri ya saptırmaya ya da direk bastırmaya kalkışabiliyor. Karşımızda işte böyle büyük bir canavar var. Bu canavarı tek başımıza yenebileceğimizi, evimizdeki ampulleri değiştirerek durdurabileceğimizi düşünmek büyük bir yanılsama. Bu canavarın karşısında onu öldürebilecek sağlamlıkta bir mızrak, o mızrağı doğru noktaya saplayabilecek güçte siyasi örgüt gerekiyor.