Felaket zamanları ve bunlara verilen tepkilerin içeriği toplumun alışkanlıklarını da ortaya çıkarıyor. Yangınlara verilen tepkiler maalesef genel olarak bir telaşın, kısa süreli seferberlik hallerinin ve duygusal patlamaların sınırlarını aşmıyor. Bu şekildeki tepkilerden geriye kalan ise umutsuzluk, yorgunluk ve pes etme süreçleri oluyor. Ancak yangın sürecinde bile görüldüğü kadarıyla geniş kitlelerin felaketlere çözüm olarak düzenin kendisinden çok daha akılcı, fedakar ve organize hamlelerini de gözlemleyebiliyoruz. Bunlar tohum hallerinde bile olsa kapitalist düzenin ortaya çıkaramadığı veya baskıladığı birçok potansiyelin aslında var olduğunu gösteriyor.
Olağan zamanlarda yönetme işi yalnızca ‘kirli siyasetçilere’, teknokratlara ve düzenin çeşitli temsilcilerine bırakılır. Sade insanlar yalnızca bu yönetimlere taleplerini aktarmayı, talepleri karşılanmazsa da yöneticilerini değiştirmeyi önlerine koyar. Siyaset sürekli bağ kurulacak bir mesele olarak değil, gündemden gündeme kısa süreli tepkiler ve değerlendirmeler olarak görülür. Bu durumun yaygınlığı elbette düzenin kitlelerle siyaset arasındaki bağları koparan, örgütlülük yerine bireysel bir yaşamı ve gereklerini pompalayan organizasyonunun sonucu. Kriz ve felaket anları önlemsiz, tedbirsiz, plansız kapitalizmin bir anlamda sade insanların üzerlerinde zincirlerin kırıldığı anlara denk geliyor. Koca bir düzenin kendi hallerine bıraktığı insanlar, felaket zamanlarının zorlamasıyla inisiyatif almaya başlıyor, büyük kararlar alıyor ve uzun süreçlerin içinden geçmeye aday oluyor.
Geniş kitlelerin yönetme deneyimleri neredeyse her örnekte düzenin getirdiklerinden daha iyi sonuçlar ortaya çıkarıyor. Yani bu felaketler karşısında doğru sonuçları çıkarmak için teknokratlara, kitlelerden uzak planlamalara ve düzenin kısıtlı bir çerçevede değişen temsilcilerine gerek yok. Zaten bu felaketlerin kaynağında yine bu küçük bir kesime açık siyaset anlayışı var. Felaket süreçleri hem bu siyaset anlayışının, hem de kapitalist düzenin yarattığı sonuçların ortaya serilmesi için büyük fırsatlar yaratıyor.
Kapitalizme karşı mücadele, kitlelerin kendi deneyimlerinin dışındaki güçlere dayanarak zaten verilemez. Geniş kesimlerin yönetme kabiliyetleri birçok süreçte hali hazırda kanıtlanıyor. Bu kanıtları daha da geniş çevrelere anlatma görevi de bizlere düşüyor.