Yeni varyantlarla beraber salgın sürecinin tekrar tehlikeli bir döneme girdiği çokça konuşuluyor. Aşılamanın yaptığı hızlı başlangıç, günlük yapılan aşı rekorları artık görülmüyor. Vaka sayıları da tekrar yükselişte. Buna karşı aşıların bazı meslek gruplarına zorunlu kılınması, aşı kartlarının kalabalık yerlere giriş için zorunlu tutulması gibi birçok önlem de tartışılıyor.
Ancak tüm bu yasaklar, önlemler veya zorunluluklar tartışılırken atlanan nokta şu: AKP’nin salgın politikası, bu yasakların kurtaramayacağı kadar kötü bir halde. Aşılamayla ilgili temel sorun, aşı karşıtlarının propaganda çalışmaları değil, AKP’nin bir seneyi aşkın süredir uyguladığı politikalardaki tutarsızlıktır. İşte bu tutarsızlık, insanların koronavirüs ilaçlarının işlevlerine, önlemlerin nedenlerine ve aşının salgına karşı önemine ikna olmamalarına yol açıyor. Turizm döneminden hemen önce kapandığı açıklanan ancak çalışanları evlerine yollayamayan bir hükümet; aşı temini için öncesinde hiçbir hazırlık yapmayıp binlerce kişinin ölümüne neden olan bir sağlık bakanlığı ve ilan edilen hiçbir yasağı tanımayan parti kadroları… Elbette böyle bir iktidarın insanları aşı olmaya da ikna etmesi mümkün değil. İlan edilen hiçbir yasağın AKP’nin ayrıcalıklılarına uygulanmayacağını bilenler, bunların gerekliliğine de elbette ikna olmayacak.
Salgın politikalarındaki açık çelişkiler, bunların sağlıklı uygulanışını imkansız hale getiriyor. Söylenenler ve yapılanlar arasındaki çelişkiler de belli bir yelpaze içinde aşı karşıtlığına zemin hazırlıyor.
Yine de AKP’nin salgı politikasındaki tutarsızlıklar aşıyı reddetmenin bahanesi olmamalı. Güncel bütün veriler, aşının hala diğer tüm önlemlerden daha etkili olduğunu gösteriyor.
Aşı karşıtlığı sorununu güncel politik durumdan ayrı olarak ele almak bizi kısır tartışmalardan başka bir yere taşımaz. AKP, ülkedeki salgın yönetiminden sorumludur ancak bilimsel temeller de buna bağlanarak reddedilemez.