Boğaziçi kayyımı Melih Bulu’nun görevden alınması ile ilgili kamuoyunda büyük bir kazanım hissi ortaya çıktı, direnişe katılanların ve onları ellerinden geldiğince destekleyenlerin büyük çoğunluğu görevden almanın kararlı direnişin sonucu olduğunu kabul ediyor, umut ve heyecanla bir sonraki adımı planlıyor. Ancak konuyla ilgili iki farklı eğilim, görevden almanın direnişle doğrudan ilişkisini kabul etmeyip mücadelenin önemini küçültüyor.
İlk eğilime sahip olan liberaller, genel olarak kolektif bir mücadelenin herhangi bir başarı kazanacağına zaten inanmadıkları için konuyu AKP’nin kendi içindeki tartışmalara ve olası bir ‘sertleşmeye’ getiriyorlar. 6 aylık sürede yüzlerce gözaltı, tutuklamalar, polis ve güvenlik şiddeti herhalde AKP’nin ‘yumuşak’ yüzünü oluşturuyor. Okul idaresinde çiğnenen tüm teamüller, birkaç göreve aynı anda atanan yandaş ekibi, mükerrer oylar ve öğrencilere açılan soruşturmalar da Bulu’nun ‘uzlaşmacı’ tavrı olarak sayılıyor. AKP Boğaziçi’nde daha sert önlemler planlasa bile, bunun daha büyük bir direnişle karşılacağı da açık. Liberallerin bu umutsuzluk yayan görüşlerinin direniş içinde bir etkisi olacak gibi gözükmüyor.
Bir diğer bakış açısı ise liberallerden değil sol eğilimlerden geliyor. Ancak ortak noktaları AKP’ye karşı kolektif direnişin sonuç alma kapasitesini küçümsemeleri. Bu görüşe göre de Bulu’nun görevden alınması daha bütünlüklü bir mücadele hedefiyle karşılaştırıldığında önemsiz bir adım. Bulu’nun gidişiyle oluşan umut ve neşe atmosferi, hedef olarak konulan tüm üniversitelerde rektör seçimlerinin kalıcılaşması ve tüm kayyımların gönderilmesi meselelerinden uzaklaşmak demek. Ancak somut durum zaten direnişin içinde bulunan hiç kimsenin Bulu’nun görevden alınması ile konuyu kapatmadığını gösteriyor. Genel olarak öğrencilerden daha uzlaşmacı olan akademisyenler bile daha ilk günden seçim taleplerini dillendirdi. Öğrenciler zaten Bulu’nun gidişinin sabahında bir sonraki adımlarını planlamaya başladı. Ayrıca okul içinde AKP için daha makbul bir kayyım olacağı öne sürülen, senelerce Boğaziçi’nde hocalık da yapmış Naci İnci’ye karşı bir sempati olduğunu söylemek de çok zor. İnci net bir şekilde 6 aydır yaşananlarla ilgili bir suç ortağı olarak görülüyor.
Somut durum böyle iken, kazanım ve umut havasının direnişi genel hedeflerinden saptırdığı değerlendirmesinin hiçbir temeli yok. Bu görüşün asıl sebebi ise zaten böyle bir endişeden değil, direnişin önüne gelen daha büyük görevlerden kaçmak istenmesinden kaynaklanıyor.
Boğaziçi’ndeki mücadeleyle ilgili bu iki görüş, farklı eğilimlerden çıksalar bile aynı noktada birleşiyorlar, bugüne kadar getirilmiş sürekli ve kararlı bir kolektif mücadelenin küçümsenmesi. Ancak direnişin güncel ve ana eğilimi bu görüşlere şu ana kadar prim vermedi, verecek gibi de gözükmüyor. Görevler ve hedefler açık. Boğaziçi direnişi bu yolda yürüyecek ve sonuçlarına ulaşacak.