Dün gece cinayet, cinsel saldırı, çocuk istismarı gibi suçlarda tutuklu yargılama için somut delil aranması şartı getiren yargı paketinin birinci bölümü meclisten geçti.
Elmalı davasındaki gibi delil olmasına rağmen tutuklanmayan çocuk istismarı faillerinin olduğu bir ülkede bu düzenleme çok büyük adaletsizliktir. Diğer yandan siyasi fikirlerinden ötürü yargılanan herkesin “kuvvetli suç şüphesi” denerek tutuklu yargılandığını biliyoruz. Yargılanması gerekenlere ödül, yargılanmaması gerekenlere ceza gibi… Bu tasarının adaletsiz olması en başta bu çarpıklıktan ötürüdür.
Yüzlerce şüpheli kadın ölümü var ve soruşturmaları etkin bir şekilde yürütülmüyor. Failler delilleri karartabileceğini düşünüyor. Cinsel saldırı ve çocuk istismarı suçu zaten genelde kimsenin görmediği yerlerde işleniyor. Eğer şikayetçi olursa bütün dava boyunca zorlu delil arayışına giriyor ya da zaten kanıtlanamayacağını düşünenler şikayetçi dahi olmuyor. Yaygın olan durum bu iken, yaygın olan kadınların şiddete uğraması, çocukların istismara uğraması iken aksi yönde bir düzenleme yapıldı. Şiddete maruz kalmayıp şikayetçi olan kaç kadın, istismara maruz kalmayıp şikayetçi olan kaç çocuk vardır? Bunu bir kenara bırakalım, suç işlemediği halde tutuklanan, delil olmamasına rağmen tutuklanan bir fail var mı? Yok. Bu düzenleme kimi koruyor öyleyse? Suçluları.
Faillerin tutuklanma ihtimali ortadan kaldırılarak delillerin karartılmasının önü açıldı. Şiddete maruz kalan kişinin tehdit altında yaşamasının önü açıldı. Suçu kanıtlayamamaktan endişe duyan kadınların ve çocukların hiç şikayetçi olmamasının önü açıldı. Bu düzenlemeye dayanarak etkin bir soruşturma yürütmeden dosyayı kapatacak savcıların önü açıldı. Faillerin önü açıldı.
Bu tasarının karşısında somut delil aranmadan herkes tutuklansın demiyoruz. Ceza yağsın demiyoruz. Bunların bir çözüm olduğunu düşünmüyoruz. Somut gerçekler ve toplumsal durum bir kenara itildi ve adalete bir tekme daha atıldı diyoruz.
Sonuç olarak İstanbul Sözleşmesi’nde yazılanlar hala esastır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin varlığı göz önünde bulundurularak yargılama yapılmalıdır. Kadınların ve çocukların bir kez daha örselenmesinin önüne geçilmelidir. Tedbbirler eşitsizlikten zarar gören taraf için, kadınlar ve çocuklar için alınmalıdır. İstanbul Sözleşmesi bunları devletlere sorumluluk olarak yüklüyordu. Şimdi tüm bunları iktidarın yapmasını mı bekleyeceğiz? Bunlar için iktidardan talepte mi bulunacağız? Elbette hayır. Biz bu eşitsizliği ve adaletsizliği daha fazla anlatmalıyız. Bütün toplumun iktidarın meşruluğunu sorgulamasını sağlamalıyız.