Cumartesi günü polisin engellemelerine rağmen Onur Yürüyüşü gerçekleşti. Farklı farklı görüntülere, yorumlara şahit olduk. Devletin böylesi organize şekilde saldırdığı LGBTİQ+lar için en önemli ihtiyacın örgütlü bir hareket olduğu bir kez daha açığa çıktı.
Yaşamın her yerinden, evinden, işyerinden dışlanan LGBTİQ+’ların örgütlenmesi bu zamana kadar diğer toplumsal mücadelelere göre daha zorlu olmuş olabilir. Ancak bu dışlanma, sistematik saldırılar LGBTİQ+’ların öfkesini de büyütüyor. Zorlukları ve LGBTİQ+’ların büyüyen öfkesini birlikte ele aldığımızda tek çarenin örgütlü bir kuvvet olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Çünkü bu derece sistematik bir saldırı başka türlü aşılamaz.
Yürüyüşün ardından ‘haber değeri’ taşıyan, sosyal medyada paylaşılmaya değer görülen görüntülerin, yalnızca vahşet görüntüleri ya da kendini ifade etmeyi başabilmiş bazı insanlar olduğunu gördük. Oysa ki Onur Yürüyüşü’nde başka bir manşet daha vardı. Amaç zaten LGBTİQ+’ların kitlesel, yasaksız yürüyebilmesiydi. Polis saldırısına rağmen kalabalıkların toplandığını ve yürüyüş yapabildiğini gördük.
Çok yakın zamanda kurulmuş olmasına rağmen LGBTİQ+ Meclisleri’nin de sloganlar atarak, elinde fikirlerini ifade eden dövizleriyle beraber buna imkan açtığını gördük. Onca saldırıya rağmen yürüyüşün başarıldığını göstermek, yürümenin bir yolunu bulabilmek umut vericiydi. Anlaşılan şu ki yürüyüşe bir şekilde gelebilmiş olan insanların örgütlü bir topluluk görmesi, yanlarına dahil olmasını da hızlandırdı. Herkes cesur olmak zorunda değildir. Herkes kendini kolayca ifade edemeyebilir. ‘Cesur olmayanların’ da hareketin içine dahil olabilmesi ancak ve ancak sırtını yaslayabileceği bir kolektif örgütlenme ile mümkün olur. Asla yalnız yürümemekle mümkün olur. Aksi takdirde sadece imkanı olabilenlerin kendini gösterebildiği bir durumla karşılaşırız. Bireyler itiraz edebilir ama değiştiremez.
En dikkate değer görülenin bir gazetecinin ve çocuğu uyuyamadığı için polise tepki gösteren bir babanın gözaltına alınmış olması ne garip değil mi? LGBTİQ+’lar, yürüyüş yapanlar zaten gözaltına alınabilir diye düşünmeye yol açmaz mı? Açar. “Ama gazetecinin, evinde çocuğunu uyutmaya çalışan babanın ne suçu vardı?” sorularını doğurmaz mı? Doğurur. Haliyle esas mücadelenin öznelerini içten içe meşru görmemeye doğru götüren bir fikri açığa çıkartır. Hareketin meşruiyeti yalnızca ‘masum’ görüleni ön plana çıkararak sağlanamaz.
LGBTİQ+’lara yönelik saldırılar ömür boyu böyle süremeyecek. Ancak bu saldırılara göğüs gerebilmek için bir planımız olmak zorunda. Plan yaparken de örgütlü bir şekilde ilerlemeli ve doğru çizgiyi bulmaya çalışmalıyız. Eşit haklara ulaşma mücadelelerinde LGBTİQ+’ları bireysel çabalarla baş başa bırakamayız. Sosyalistler, LGBTİQ+’ların mücadelesine yandan bakarak alkış tutamaz, boylu boyunca mücadelesini de vermelidir. Bir zamanlar kadın hareketini yalnızca desteklemekle yetinen sosyalistlerin ne iyi ki şimdi kadın örgütlenmeleri var. LGBTİQ+’ların kurtuluş mücadelesi de sosyalistlerin asli amaçlandırandır. LGBTİQ+’ların siyasetini belirleyeceği, bir araya gelebileceği örgütleri var edilmelidir. Bu yolda da LGBTİQ+ Meclisleri LGBTİQ+’ların kurtuluşu için çok önemli bir adımdır ve yolu açıktır.