‘Hayırsever İş İnsanı Uluslararası Suçlu Çıktı!’. Bu manşetin haber değerinin kalmadığı günlerden geçiyoruz ancak itiraf edelim, biz şaşırmıyoruz. Sezgin Baran Korkmaz ve suçları Peker’in açıklamalarıyla daha çok konuşulmaya başlandı, deşildikçe de iktidarın ne kadar faydalı elemanlarından biri olduğu ortaya çıktı. Aynı Reza Zarrab gibi, SBK’nın bu sefer de ABD kaynaklı olan kara paranın aklanmasındaki kilit rolünün her gün bir parçası daha aydınlanıyor. İlk başta önceden uyarılıp yurtdışına çıkışı gündem olmuştu. Şimdi ise medyadan yargı mensuplarına, Saray’ın ABD’de lobiciliğini yapmaktan Ağar ve Mansimov ile fotoğraflara kadar her şey ortaya seriliyor. Tüm bu suçların ‘yukarısıyla’ ilişkisi bir miktar karanlıkta. Ancak aynı Zarrab meselesinde olduğu gibi, bu akçeli işlerdeki büyük payın büyük balıklar için ayrıldığına emin olabiliriz.
Sezgin Baran Korkmaz meselesinin bir yönünde elbette yıllardır ‘hayırsever iş insanı’ propagandasına gönüllü şekilde alet olan medya düzeni var. Düzene bağlı küçüklü büyüklü tüm medya organları, batık şirketleri kurtarma saçmalığına ‘bu paranın kaynağı ne’ diye sormadan atlamış. Veyis Ateş ile ilgili ifşaatler ise ülkedeki yargı süreçlerinin nasıl işlediğine delil oluşturuyor. Ne kadar reddedilirse reddedilsin, 10 milyon euronun istendiği ortada. Ateş’in tüm dediklerini doğru kabul etsek bile, ortada ‘Bir kişi hakkındaki soruşturma ile ilgili neden İçişleri Bakanı ile görüşmek istesin?’ sorusu duruyor. Ateş sadece talebi Soylu’ya ilettiğinde bile yargı süreci üzerinde en büyük şaibeyi oluşturuyor. Meselenin en çarpıcı noktası ise SBK’nın iktidarla ilişkileri. Bu kadar büyük bir kara para operasyonunun herkesin gözü önünde nasıl yürütüldüğü, son ana kadar SBK’nın nasıl korunduğu ve Korkmaz’ın ABD’de nasıl arabuluculuk rollerine soyunduğu en büyük soruları oluşturuyor. Son olarak bir Yargıtay üyesinin SBK ile olan fotoğrafı ‘Tesadüf’ denerek savunuldu. Nedense sıradan vatandaşlara bu tesadüfler hiç denk gelmiyor. Böyle suçlularla aynı otellere, restoranlara gidenler hep aynı tipler oluyor.
Bir de konunun ABD yönü var. Güncel olarak Korkmaz Avusturya’da gözaltına alındı, büyük ihtimalle de ABD’ye teslim edilecek. Saray elbette ikinci bir Zarrab vakasının yaşanmasından ve ilişkilerin ABD mahkemelerinde koza dönüşmesinden korkuyor. Ancak ok yaydan çıktı. ABD’den sonra yapılan iade talebi bir işe yarayacağı benzemiyor. Halkbank davası bile daha bir sonuca bağlanmamışken ABD ile doğrudan ilişkili bir suçlunun göz göre göre koza dönüşmesi elbette Erdoğan’ın Biden karşısındaki konumunu daha da düşürecektir.
Konunun iktidar açısından Zarrab meselesine dönüşmesinin başka bir anlamı daha var: Zarrab’ın suçlarının ifşası, Cemaat ile süren çatışmanın 17-25 Aralık sürecinde belli bir noktaya gelmesi ile olmuştu. Cemaat açık şekilde Erdoğan’a yönelik bir operasyona kalkışmış, istediği sonuçlara ulaşamasa bile meselenin sertliğini herkese göstermişti. SBK’nın suçlarının da önce düşük bir düzeyden, Peker ile de en geniş anlamda ortaya serilmesinin yine iktidar içi çatışmalarla bağlantıları var. Bu meselede ilk kurşunu atanın kimler olduğunu şimdilik göremiyoruz ama meseleden Erdoğan’ın kazançlı çıkmadığı kesin. Süreç hızlı ve yoğun şekilde ilerleyecek gibi görünüyor.