Geçtiğimiz cuma günü hem sönük geçen Taksim Camii açılışı vardı hem de Ayasofya’da Erdoğan’ın katıldığı bir tören gerçekleşti. Bu törende Ayasofya Camii imamı da eskisini aratmamak için kendisini zorladıkça zorladı. Konuşması esnasında Mustafa Kemal Atatürk’e adını anmadan lanet etti.
Her konuşmayı hakaret kapsamına almak kendi ifade özgürlüğümüzü kendimizin kısıtlaması anlamına gelecektir. Bilindiği üzere ülkede yağmur yağıyor dense hakaret kapsamına sokulan oldukça önemli makam mevki sahipleri var. Bunun arkasına sığınarak konuşmak isteyen herkese karşı estirdikleri terör ortada. Bunun bir benzerini karşısında savunma durumuna düşmek yanlış olur. Herkes fikrini herkese karşı ifade edebilir, lanet okuyabilir, hakaret dahi edebilir. Bunları eleştiri kapsamında görmek baskıcı eğilimlerin inisiyatifini kıracaktır. Herkes kendini istediği gibi ifade etsin, eleştirsin. Gerçeklere kurşun gibi hakaretler de işlemez. Yeri gelmişken hakaret kapsamını ele almış olduk. Ancak mesele hakaret konusundaki tavrımızla sınırlı değil elbette.
Burada siyasi iktidarın adım adım dine dayalı rejim oluşturma hedefine nasıl ilerlemeye çalıştığını görmemiz gerekiyor. Yakaladıkları hiçbir fırsatı seküler hayat tarzını benimseyerek yaşayanlara karşı tehdite dönüştürmeyi kaçırmıyorlar. Laiklik ilkesini aşındıracak dini referanslı bir adım atmayı hiç ihmal etmiyorlar. Taksim’e cami yaptırmak İstanbul’un en merkezi meydanında dini bir sembolü öne sürmek olduğu gibi Ayasofya da hayatımıza giren sıradan bir ibadet yeri değil, dini otoritenin sembolik merkezi haline getirilmek isteniyor. Yasayla olamıyorsa alıştırarak, dayatarak veya sindirerek dini bir rejim var edilmek isteniyor. Bu motivasyonu siyasal iktidarın başı hiçbir zaman ihmal etmiyor.
Ayasofya’nın yeni imamı da eski imamı gibi bu stratejinin yeni koçbaşı görevini üstlenmiş görünüyor. O yüzden cumhuriyetçi, laik kesimin sembol önderine fırsat bulmuşken lanet okumak tesadüfi bir olay olarak görülmemelidir. O okunan lanet, sonrasında içki içeni, şortla gezeni, LGBTİQ+ olanı, İstanbul Sözleşmesi savunanı, Alevi olanı, namaz kılmayanı ne yapacağına hazırlanıyor demektir.
Her fırsatta tarikatlerle ve cemaatlerle ilişkilerini geliştirmek için mutlaka bir çıkış yapma ihtiyacı duyuyorlar. Şu sıralar bakanlıklar ve kamu kaynakları üzerinden yürüttükleri rant ortaklıklarının, yarın olası bir çatışmalı günde Suriye’deki gibi kafa kesen insanlık dışı yaratıklar çetesine dönüştürülmek için sırtları sıvazlanıyor. Bu kadar boyuna kadar akçeli işlere batmış olanlar manevi veya siyasal bir dava için ne kadar fedakar olabilirler onu bilemiyoruz. Ama akıllarından ortaçağa dönmek dışında başka bir şey geçmediğini de görüyoruz.
Bu siyasal otoritenin koltuğunun altında sağa sola lanet sallayan yobaz takımının en ufak bir manevi kavramla zerre ilgisinin olmadığı da yine her fırsatta ortaya saçılıyor. O koltuğa bile torpille oturmuş zat sözümona karşısında gördüklerini ahlaken zayıf ilan ediyor. Şu dünyanın maneviyatı bile iyi ki tamamen size geçmemiş. Onun bile sahtelerini üretip rant elde etmekten başka hiçbir derdinizin olmadığı ayan beyan ortada.
Son bir gelişme daha bu gidişatın çok su kaldıracağını gösteriyor. Bu lanet meselesine Devlet Bahçeli de tepkisini gösterdi. Hatta hükümetin Batılı yüzü gibi görünmeye çalışan Ömer Çelik de itiraz etti. Hatırlayacaksınız önceki imam Boynukalın’a da AKP içinden tepkiler yükselmiş, o da istifa etmek zorunda kalmıştı.
Siyasal iktidar kendi örümcek kafalı hedeflerine ulaşmak için çaba sarf etmeye devam edecek ama ortaçağı bugüne taşımak görüldüğü kadar kolay olmayacak.