Yenilgilerin Başarısı

Gezi direnişinin 8 yıl dönümü günlerindeyiz. 8 yıl önce 27 Mayıs gecesi iş makinalarının Gezi’ye girmesi ile başlayan, 31 Mayıs’a kadar üst üste yapılan eylemlerle büyüyen ve 31 Mayıs günü artık sayıların milyonlara ulaşması ile taçlanan bir direniş. Polisin meydanı terk etmesi ile büyük bir direnişe sahne olan o büyük ayaklanmanın üzerinden 8 yıl geçti.
 
27 Mayıs’tan 31 Mayıs’a kadar sosyal medyada herkesin Gezi’de çektirdiği fotoğrafları görecekseniz. Son dönem mücadeleye katılanlar biraz da üzgün, “keşke bize de denk gelseydi” duygusunda olacaklar. Bir yanda tepeden çekilmiş o görkemli kalabalığın fotoğrafı, bir yanda Gezi direnişi üzerine efsanelerle 5 gün geçireceğiz.
 
Elbette sosyalist devrimciler konunun 5 günlük etkinlikler kapsamıyla ilgilenmiyor. Gezi bu toplumun tarihinin çok önemli bir hareketi olarak, bir deneyimi kazandırdı. Yalnız güzel hatıraları değil, birçok hata ve yanlış ele alışlar da bu deneyim içinde. Her şeyin yıldönümü olunca afili fotoğraflar paylaşmak iyi güzel ama o fotoğrafları var eden direnişler ne kendiliğinden ortaya çıkıyor, ne de kendiliğinden sürdürülebiliyor. Maalesef ülkemiz solu hep olmuş, yapılmış, kendi çabaları dışında var edilmiş şeyleri sahiplenmeyi yeterli görür. Yapılmış bir olayın “takipçisi” olmak ama onun nasıl olacağı ve sürdürüleceği ile pek ilgilenmemek oldukça yerleşiktir. 
 
Maalesef burada ayrıştırılıp üzerine pek de kafa yorulmayan esas konu başka. Kitleler çok öfkelenir, kitleler çok itiraz eder, kitleler ayaklanır da. Gezi’nin olması, dünyadaki diğer ayaklanmalar gibi halkın artık sabrının taşmasıydı. Bunu özel bir kesim kendi çabasıyla yapmamıştı. Bu da gayet doğaldı. Esas sorun bu ayaklanmaların, bu büyük itirazların ne hedeflediği ile ilgilidir. Hedef yoksa yenilgi kaçınılmazdır. Gezi üzerinden geçen 8 yılda hala karar verilememiş olan sorun tam olarak buradadır.
 
Bu yüzden “Hayaller neydi ki, ne olmadı?” sorusu hala havada asılı duruyor. Hükümetin istifasıydı ama Gezi bunu tam olarak öne süremedi. İşin kötüsü Gezi gibi bir itirazın yeniden olması beklentisi içinde olanlar, yeniden böyle büyük bir itiraz hareketi olsun istediğinde yine aynı şekilde bir “hedefsizliği” önermeyi sürdürüyorlar. Oysa ki Gezi direnişini, Gezi Parkı ardından başarıyla taşıyacak birçok fikir ve hamle imkanı solun önüne defalarca geldi. Ama Gezi’nin aslında yenilmesine sebep olan hedefsizliğin sürdürülmesi en büyük hataydı. Bu imkanların neler olduğunu ve nasıl sonuçlandıklarını bir sonraki yazıya bırakalım. 
 
Son olarak şunu da eklemek gerek. Bugün aynı zamanda Paris Komünü’nü başaran, Paris barikatlarında günlerde direnen yoldaşlarımızın öldürülmesiyle komünün sona erdiği günün 150. yılı. Görüldüğü gibi tarih çokça dersi barındırır. Bunların çoğunun “yenilgi” ile sonuçlanmasını bir umutsuzluğa sebep sayanlar, asla yeni yollar açamaz. Bir ağıt geleneğinden başka bir şey var edemezler. Geçmişe ağlamaktan ve geçmişi anmaktan, konjonktürün getirdiği yeni imkanları göremezler. Ama bunun yerine koyacak mutlu anılar tarihi yoktur. Bu bizim tarihimizdir. İyimserliğimiz, onların yenilmiş olmasında değil başarılmış olmasındadır. Her birinin deneyiminin bir daha yapılmaması gerekenleri ortaya koymasındadır.
 
Gezi örgütsüz bir toplumun, her şeye rağmen itiraz edebilmesinin en canlı örneklerinden biriydi. Bu örgütsüzlük ona devamında organize olmaktan kaçınması sorununu getirdi. Hep birlikte “hükümet istifa” derken bile tereddütlerini üzerinden atamadı. Buna rağmen ayaklanmış bir toplum, bir de bundan dersler çıkarırsa neler yapmaz. İşte çıkaracağımız en büyük deneyim budur. Bu ışık, bu deneyimler bu toplumu da dünya emekçi halklarını da eninde sonunda nihai hedefe, kendilerinin yönettiği bir dünyaya taşıyacak...