Güncel olarak koronavirüs aşılarını ve sözde onu bulanların patent haklarını tartışıyoruz. Ama bu tartışma yeni başlayan bir tartışma değil. Salgın başlamadan önce bu tartışmanın tarafları olarak Bill Gates, Steve Jobs, Jeff Bezos ve Elon Musk, bizim ülkeden de Nevzat Aydın vardı. Liste uzun. Onlardan bir seviye aşağıda nice başarılara imza atmış sanatçılar ve bilim insanları vardı. Onların bir seviye altında da milyonlarca doktor, avukat, mühendis vardı.
Bu tartışmanın kendi açımdan başlangıcına lise yıllarımda şahit oldum, tartıştım: Bir inşaat işçisi ile bir doktorun maaşları aynı düzeyde olabilir mi? Hayat kurtaran biri ile çimento taşıyan birinin topluma katkıları aynı mıdır? Doktorluk ve çeşitli uzmanlık içeren meslekler bu tartışmanın ilk adımıdır. Eğer burayı atlatırsanız ardından fedakar bilim insanları, tarihe mal olmuş sanatçılar gelir. En sonda da bölüm sonu canavarları, o dünyayı değiştiren ceolar ile karşılaşırsınız. Ama hepsinde soru aynıdır: Bu insanların da mı zengin olmaya hakkı yok? Bu fedakar, gecesini gündüzüne katmış insanların da mı özel mülkiyet hakları olmasın? Biz eşit olalım da bu insanlar da mı bizle eşit olsun? İşte böyle haykırırlar karşınızda.
Ama cevap sosyalistler için basit olmalı. Evet onların da özel mülkiyet hakkı olamaz. Çünkü Marks’ın soyut emek kavramında gösterdiği gibi*, milyarlarca insanın doğayı dönüştüren ve üreten emeği birbirlerine eşitlenebilir. Hiçbir insan üretim araçlarını mülkiyet edinmesini haklı kılacak kadar bu üretim ve yaratım süreçlerine katkı yapmaz, yapamaz. Zaten bu nedenle üretim araçları toplumun mülkiyetine olmalı deriz.
Ama yukarıdaki tartışma tam da bunun için açılır. Sürekli toplumun genelinin üstünde bir kesime kapı açılmaya çalışılır. ‘Evet biz de biliyoruz bazı zenginler hak etmiyor’ denilir, ‘ama bak Elon Musk’a, Mars’a roket yolluyor. Bak Jobs’a, Iphone tasarlıyor’. Bunun kanıtını ellerinde tutarlar ve öyle muzaffer bir şekilde anlatırlar ki herkesi tereddüte düşürürler.
Tartışmalarda geride durmaya, tereddüte düşmeye gerek yoktur yoldaşlar. Soyutlamada herkes dünyayı değiştiren bu üretim süreçlerine eşit miktarda emek verebilir, bu durum bir matematik formülü, bir fizik kuralı, bir istatistik testi kadar kesindir. O nedenle de üretimin tamamında herkesin söz, yetki ve karar hakkı olmalıdır.
Ama son dönemde bu çok sevilen özel mülkiyet hakkının sonuçlarını da görmekteyiz. Milyonların yaşamı pahasına aşıların patent bilgileri kamuya açılmıyor, yani dünya yansa o kendi karlarının temelinde yatan özel mülkiyet haklarından vazgeçmiyorlar. Uğur Şahin, bir bilim insanı olarak, mütevazı bir insan olarak övülüyor. Dünya çapında yaşanan bir kriz esnasında aşıyı bulanlardan biri olarak üstte tutuluyor ve şöyle deniyor, ‘Ya bu kadar iyi bir insanın şu kadarcık patente sahip olmasını mı çok görüyorsunuz?’. İşte bu düşünce yaşadığımız bütün felaketlerin kapısını açıyor.
Tarihte nice bilim insanı, nice sanatçı var ki insanlık bir arpa boyu ilerlesin diye tüm şartlarını zorlamış, en küçük ihtimallerin peşinden gitmiş, belki de yaşamlarını o yollarda vermişlerdir. Onların zaten çoğunlukla maddi gelir gibi bir kaygıları da olmamıştır. Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yi onların yanına koymak hepsine hakarettir. Bu patentçilerin ait oldukları yer dünyanın zengin 500 kişi listesidir, yani oradaki sömürücülerin yanıdır.
*Soyut emek konusunda daha derin bir değerlendirme için Hakan Öztürk’ün sunumuyla Kapital’in İlk 92 Sayfası Semineri’ni tavsiye ederiz (
https://youtu.be/RHflaW3HcaQ)