Ekonomik kriz pandemiden sonra şimdi de savaşın etkisiyle derinleşiyor. Ayçiçek yağı ile ortaya çıkan temel gıda fiyatlarının fırlaması gelecek kaygısı yaratıyor. Karaborsa hortlama aşamasında bulunuyor.
Her gün yemek kaynayan ocaklarda AKP’nin temel gıdada nasıl bir dış bağımlılık yarattığı çarpıcı bir şekilde görülüyor. Türkiye’de dış borç yükünün ve ithalat oranlarının büyük çapta olması market fiyatlarının büyük çapta artışına neden oluyor. Dünya kapitalizminin tarım polikası, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeleri sömürmesi üzerine kurulu. Ülke çapına inildiğinde bu makro sömürü kuralı, birinci adımdan son adıma kadar emekçi halkın sırtına binerek, sofrasına göz dikerek işliyor.
Ayçiçek yağının (5lt) 28 Aralık’taki fiyatı 78 lira iken %114 artışla 250 lirayı aşıyor, arkası kesilmeyen zamlar kıtlık korkusu yaratıyor. Ekmekte de buğday temini bakımından benzer bir durum var. Doğal olarak insanlar marketlere akın ederek elinde bulundurmak istiyor. Evlerde yağsız yemek yapılmıyor, ekmeksiz sofraya oturulmuyor. En uygun fiyatlı yağ türü olduğu için dünyanın en büyük ayçiçek yağı tüketicisiyiz. Dünyanın en büyük üreticisi Rusya ve Ukrayna olunca kapitalizmin çarklarına hem içeride hem dışarıda takılan bir kriz yaşıyoruz.
Marketlerdeki tablonun sorumlusu ihtiyacından fazlasını alarak gelecek günlere hazırlık yapan halk değil. Bu görüntülerin sanal olduğunu söyleyen şarlatan hükümet yetkilileridir. Kendilerinin tuzu kuru, stok açıklamalarıyla, sopa usulüyle susturma derdindeler.
Ülkenin verimli topraklarıyla milliyetçi siyasetleri için övünmesini biliyorlar. Esasta ülke kaynaklarını yıllardır dünyanın ve ülkenin kapitalist şirketlerine satarak özelleştirdiler. Yeni yasalarla gözümüzün önünde yandaş patronlarına güzelim zeytinlikleri açıyorlar.
Emekçi halkın yararına gerçek bir tarım politikası, kapitalist üretim sisteminde uygulanamaz. Mevcut şartlarda ancak kamu eliyle sanayi ve tarıma yatırım yapılması, köylünün desteklenmesi için adımlar atılabilir. Şu şartlardaki doymak bilmez piyasa ekonomisinde, hele kendi büyük sermayesini yaratmanın peşindeki beton ekonomisinden başka bir şey bilmeyen AKP yönetiminde imkansız.
Emekçi halkın karnı gerçekten doyacaksa, toprak ve köylünün üretmesi için kamu harekete geçecekse, üretilenler ihtiyaca göre dağıtılacaksa, aracılar aradan çıkarılacaksa, milyonlarca dönüm toprakların kıymeti bilinecekse onu ancak işçi emekçi hükümeti hayata geçirebilir. Kıtlık tehlikesini alt edecek toplumsal planlama, üretim ve halka arzını sağlayabilir.
Ziraat mühendislerinin ifadesiyle 35 milyon dönüm tarım arazisi ekilmiyor. Artan yakıt, ilaç, sulama gibi maliyetlere kamu yatırımı olmadan üreticilerin dayanması imkansız hale geliyor. Kamu garantisi olmadığında binbir emekle üretilen ürünler satılamıyor. Çürümeye terk ediliyor. İsyan eden köylü ürünlerini yollara döküyor.
Kamu yatırımları sadece AKP döneminde değil, geçmiş burjuva hükümetleri döneminde de emperyalizmle işbirliğini artırdıkça küçülmeye gitti. Topraklar ve kaynaklar dur durak bilmeden sermaye birikiminin emrine amade edildi. Milli bir ekonomi yaratabilme politikasını başta sıkı tutan Cumhuriyet hükümetleri döneminde üretim 1960’lara kadar kendine yeten bir ülke durumundaydı. Fakat az gelişmiş bir ülkenin burjuva yönetimleri, emperyal ülkeler bir diyorsa iki etmediler. Kamu mülkiyeti neredeyse sıfırlanarak, kamu iktisadi teşebbüsleri elden çıkarılarak, özel mülkiyet şahlandırıldı. Bugün ithalatta üst sıralardan aşağı inemiyoruz.
Kapitalist üretim koşullarına itiraz ettiğiniz anda yerine koyacağınız işçilerin emekçilerin düzeni için de mücadele etmeniz gerekir. Bu nedenle halkın ekmek yağ ihtiyacı için tarım politikasında kapsamlı bir yaklaşım sunmak zorundasınız. Yeri gelmişken doğanın kurtuluşu için mücadele edenlerin de tutarlı olmaları beklenir. Gerçek bir ekoloji mücadelesi, dünya çapında kapitalizm karşıtı mücadelenin öznesi olmak zorundadır.
Milyonların ekmek ve yağ ihtiyacı ne olacak? Pişkin burjuva hükümetlerinin eline mi terk edilecek? Yayılmacı, emperyal olma peşindeki Rusya’nın eline mi bakılacak?
Bu çerçevede hala kooperatif ve bağ-bostan diyorsanız çok yazık. Kooperatifler aracılığıyla, bağ-bostan üretimiyle, halkın yararına ülke ve dünya çapında tarım politikası üretilemez. Tez vakit işçi emekçi hükümetini kurmanın yolundaki mücadeleyi büyütelim.